SAYFALAR

5 Ocak 2016 Salı

Hâlâ aşka inananlara

"Sıradanlığın zaferine inanıyorum."
- Sinan Sülün

Sinan Sülün, ilk öykü kitabı Karahindiba ile kütüphanemde yer edinmiş; ardından çeşitli mecra ve dergilerdeki yazılarını takip ettiğim bir yazar. Keskin bir gözlem gücü, akıcı ve kendine özgü bir dili var. Yeni kitabı üstünde çalıştığını öğrendiğimde hevesle beklemeye başlamıştım. Yazarın yeni romanı Kırlangıç Dönümü’nü de çıktığı hafta alıp bir nefeste okudum. Kitap bittiğinde damağımda hem bilindik hem de ilk defa fark ettiğim şeylere ait bir tat kaldı. Bu tadı oluşturan, şüphesiz, Sinan Sülün’ün çok bilindik bir hikâyeyi farklı bir üslupla anlatabilmiş olmasıydı. Kırlangıç Dönümü, çok tanıdık bir hikâye anlatıyor esasında. Farklı geçmişlerden gelen, farklı sınıflara mensup iki gencin aşkı var, ana eksende. Ali ile Verda’nın aşkı. On yılını hapiste geçirmiş devrimci Ali ile “olaylara karışmamış” iyi aile kızı Verda’nın yollarının kesişmesiyle açılıyor hikâye. Ve kurgu devam ettikçe Sülün’ün kendine özgün dili ve yeteneği, hikâyeyi katman katman derinleştirerek bilindik öykülerden ayrıştırıyor.

Kırlangıç Dönümü’nün en güçlü yanlarının başında karakterleri geliyor. Tüm karakterler, sanki yan komşumuzcasına tanıdık ve sahici. Ali, hepimizin gençliğinden, heveslerinden ve içimizdeki naif hallerden bir parça taşıyor sanki. Hepimizin içinde Verda gibi, bir adama / kadına şaşkınlıkla bakma isteği var. Ve diğerleri, Nergis, Hüseyin, Deniz, Başak, Bertuğ, Can… Her biri, sanki bir şekilde tanıdığımız bir insandan veya bir duygudan parçalar taşıyor. Ve hepsi bir araya geldiğinde, fazlasıyla bize ait, bize dair bir hikâye örülüyor. Karahindiba ile incelikleri yakaladığını fark ettiren ve gözlem gücüne hayran bırakan Sinan Sülün, Kırlangıç Dönümü’nde de “insanı” anladığını çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor.

"Kendi benliğine güzellikler katmak için âşık olmak isteyen kişi aşkın ne olduğunu bilemezdi. Aşk hiç ummadığınız, hiç beklemediğiniz bir anda buluverirdi sizi. İnsan âşık olmayı seçmezdi. Aşk onu seçerdi. Sadece varlığını kaybetmeye hazır olan insan o kapıdan içeri girebilirdi. Bu mucizevi duygu, her gün yeniden ölen Tanrı’nın kendisine inanmamız için gösterebildiği tek delildi. O sabah Ali için de öyle oldu. Aşk birdenbire, güneşin altında parıldayarak, yüzlerce tesadüfün gizemli uyumuyla kapıdan içeri girdi."

Kırlangıç Dönümü’nü ayrıştıran bir nokta daha var. Ana ekseninde aşk olmasına rağmen salt bir aşk hikâyesi olarak kalmıyor; politik bir zeminde yol alıyor roman. Ancak, klişelerden farklı olarak ajitasyona, demagojiye veya söyleme boğulmuyor. Memleketin geçtiği yollar, haksız yere hapis yatanlar, hevesini yitiren güzel çocuklar, sağdan-soldan olanlar ama aslında aynı gökyüzünü paylaşanlar… Hepsi, biz nasıl yaşadıysak o kadar yalın ve “olduğu gibi” yer buluyor hikâyede.

Kırlangıç Dönümü, geçmişten beslenirken en çok da bugünü anlatıyor. Bugünkü halimizi, hayatımızı, aşklarımızı… Ve farklı bir dünyanın mümkün olduğuna dair bir inanç aynasında yansıtıyor çağımızı. Ali, çoğunluğa garip gelen tavırları, kimi zaman çocuksu kimi zaman fazlasıyla yaş almış halleriyle saf olanı, farklı olanı çarpıyor yüzümüze. Ve sevdiriyor kendini. İçimizde, belki de bastırdığımız, gizlediğimiz bir umudu çıkarıveriyor yerinden.

Hayata, insana ve aşka dair umudu tazeliyor.

İyi bir roman okumak ve içindeki umudu tazelemek isteyenlere iyi gelecek bir kitap: Kırlangıç Dönümü.

Merve Uzun
twitter.com/merveuzun

2 yorum: