SAYFALAR

30 Ekim 2015 Cuma

Bırakın çocuğunuzu Allah büyütsün

"Hiç bir ana-baba evlâdına iyi bir eğitimden, iyi bir ahlâktan daha değerli mîrâs bırakamaz."
- Tabarânî, Hadis-i şerif

Bu yıl Ramazan-ı Şerif ayında televizyonda yayınlanan bir iftar programında Ö. Tuğrul İnançer’in bir sohbetine ve anlattığı bir kıssaya denk gelmiştim. Menkıbe odur ki Resul-i Zişan (sav)’e âşık zatlardan birisi hayatı boyunca ağzına bir lokma karpuz sürmemiş. Malum karpuz aslında Allah (cc)’nin bizlere helal kıldığı yiyeceklerden biridir. Bu zat karpuz yemeyişinin sebebini ise ibretlik bir cevapla aktarmış: "Efendimiz (sav)’in karpuzu nasıl kestiğini bilmiyorum. Sünnete muhalif hallerden imtina ederim."

Bu kıssayı dinlediğimde çok etkilenmiş ve kendi hallerimi sorgulama içine girmiştim. "Ümmeti ümmeti" diyen Güzeller Güzeli Nebi (sav) benim hayatıma ne kadar ışık tutuyordu? Ben ne kadar onun hâli ile hâllenmeye çabalıyordum? Derken bu soru hayatımın en önemli ve muhtemel ki en tatlı sorumluluklarından biri olan annelik için de kapımı çaldı: "Evladımı İslâm, Kur’an ve sünnet ışığında nasıl iyi bir insan olarak yetiştireceğim?". İşte o zaman Hatice Kübra Tongar’ın Fıtrat Pedagojisi isimli kitabı Üsküdar Kaknüs’te bana göz kırpıverdi. Ne güzel bir tevâfuk…

Hayy Kitap’tan ikinci baskısını yapan eser, en özet haliyle ve Hatice Kübra Tongar’ın da kendi ifadesiyle Kur’an-ı Kerim’e annelik gözüyle bakmamızı, "İkrâ" ayet-i kerimesinden itibaren ayetlerin annelik açısından yorumlanmasını sağlıyor. Kapakta da ifade edildiği gibi "adetlerle değil ayetlerle çocuk eğitimi" diyerek doğru bildiğimiz yanlışları, yanlış bildiğimiz doğruları bizlere en güzel örnek olan Peygamber Efendimiz (sav) aracılığı ile iletiyor.

Otuz iki başlığın yer aldığı eserde ayetler ve hadisler doğrultusunda çocuklarımızı nasıl yetiştirmeliyiz, onlara nasıl davranmalıyız, anne babanın çocuk, çocukların ise ebeveynler üzerindeki hakları nelerdir vb. sorularının cevapları veriliyor. Tüm bunların ilk basamağı olarak da "anne-babalığın ilk şartı; bismillah demektir." cümlesi gösteriliyor. Peki her işine besmele ile başlaması tavsiye edilen biz Müslümanlar için bu ne demektir? "'Ben yapamam, Rabbim yapar.'" gerçeğine boyun eğmektir.". Yalnız burada dikkat çekilen bir noktayı da ele almak gerek: "Terbiyenin Allah’tan gelmesi demek, anne-baba hiçbir şey yapmayacak demek değildir. Tam aksine, elinden geldiğinin en iyisini yapma gayretini hiç bırakmamak ama sonucunu Allah’tan bilerek razı olmak demektir. Çocuğun sahibi olmak iddiasından çıkıp şahitliğin şükrünü yaşamak demektir." Kitapta çok sevdiğim öğretilerden biri bu oldu; zira bu gerçek ile beraber anne-baba olarak bizlerin üzerindeki yük bir anlamda hafiflemiş oluyor. Zaten dinimizin bize önerdiği en güzel davranış ve hallerden biri her daim tevekkül üzere olmamızdır. Çocuğumu neden istediğim gibi yetiştiremiyorum, çocuğum neden benim istediğim gibi davranmıyor sorularını sürekli olarak kendine yönelten ebeveynler bu sorumlulukların hatta sorumluluk olmanın ötesine geçip yük haline gelen bu soruların altında ezilecek, en doğru tabirle dünyayı hem kendine hem evladına zindan edecektir. Halbuki kitapta da ifade edildiği gibi hepimiz dünyaya bir fıtrat üzere teşrif ediyoruz. Kimimizde azim, kimimizde kıskançlık, kimimizde cemal, kimimizde celal ağır basıyor. Anne-baba ve hatta bir sosyal çevreyi paylaşan insanlar olarak bize düşen bu fıtratı eğip bükmek, bir hamur gibi yoğurmaya çalışmak değil, eğilimleri okuyabilmek, yaradılışı kabullenip ondaki güzellikleri ortaya çıkarabilmek için gayret göstermek olmalıdır. Nihayetinde "fıtrata saygı, fıtratı yaratana saygıdır."

Dinimizin, kitabın ve modern pedagojinin de üzerine bastığı noktalardan bir diğeri "hâl ile örnek olabilme" davranışıdır. Çocuğumuzdan bir şeyi yapmasını ya da yapmamasını istediğimizde önce dönüp kendimize "ben bu davranışı hakkıyla yerine getirebiliyor muyum?" diye sormalıyız. Bütün akşam televizyonun karşısında oturan bir anne-babanın çocuğuna kitap okumayı öğütlemesinin abesle iştigal olacağı aşikârdır. Ayrıca bu davranış modeli Kur-an-ı Kerim’de Saf suresinde de bizlere bir ikaz niteliğinde yer almaktadır: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında gazap gerektiren bir iştir.". Yani günümüzde yer aldığı gibi "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma." anlayışı aslında özünde tamamen yaradılışa aykırı bir gerçeği ifade etmektedir.

Her ebeveyn çocuğunun çeşitli dallarda başarı göstermesini, parmakla gösterilen örnek bir evlat olmasını arzu eder. Ancak dünyevi birtakım başarılar uğruna çocuğunu gecenin bir vakti ders çalışması için uyandıran bir anne-baba, sabah namazını eda etmek üzere çocuğunu ezanla uyandırmıyorsa dönüp kendine bakmalı, evladına gösterdiği merhametin onun esas sorumluluğundan uzak kalmasına neden olmamalıdır. Zira ana babaların ve evlatların nihai kıblesi Rabb’in rızasını kazanmak olmalıdır. Diğer yandan çocuğunun başarılarından övünerek bahsettikçe hem diğer çocukların ebeveynlerinin kalplerinde haset tohumları ekecek hem de kendileri şahitlik makamından sahiplik makamına geçeceği için Allah’ın en sevmediği his olan kibre ruhlarında kapı aralayacaklardır.

Kitapta birkaç başlık altında günümüz ebeveynlik modelleri de mercek altına alınıyor. Genç anneler ve anne adayları olarak hepimiz "aman çocuğu kucağa alıştırma, aman ağlayınca hemen bağrına basma, aman sallanarak uyutma, çok fazla emzirme erkenden ek mamaya alışabilsin" gibi telkinlere aşinayız. Bu telkinlerde bulunan, hazır mama sektörünü gündemimize taşıyan, çocuğunu güçlü bir birey gibi yetiştirmeye çalışırken aile ilişkilerini zedeleyen bir Batı kültürü özentisinden başka bir şey değildir. Halbuki bizler Kur’an-ı Kerim’de de söz edildiği gibi iki yaşına kadar anne sütü emmeyi çocuk için faydalı bulan bir neslin evlatlarıyız. Çocuk ile ebeveyn odasını hızlıca ayırmaya çalışmayan, ilk iki yaşın güven duygusu için kritik bir dönem olduğunu bilen, çocuk korktuğunda onu kucağına alıp sarıp sarmayı yük bilmeyen bir kültürün bireyleriyiz. Aksi şekilde davranmak güçlü bir insan yetiştirmek bir tarafa, kendi duygularına kulak tıkayan dolayısıyla başkalarının hislerini anlamaktan uzak bir nesil yetiştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Günümüz annelerinin bir diğer sorunsalı ise üzerindeki toplumsal rollerdir. Bir kadın çocuğu olduktan sonra da iyi bir eş, iyi bir ev hanımı, iyi bir evlat, iyi bir anne ve çoğu zaman üretime katkıda bulunan çalışan bir kadın olmak durumundadır. Bu noktada tavsiye edilen, eşlerin rolleri dengeli bir şekilde paylaşması, herkesin ana rollerini ve en çok da kendi biricikliklerini unutmadan zamanı ve sorumlulukları etkili ve doğru bir şekilde paylaşmasıdır.

Kitapta, detaylıca okunduğunda göreceğiniz gibi öfke kontrolünün, ağlama krizlerinin kontrolü, ebeveyn olarak çocuğumuzdan önce kendi dünyamıza ayna tutmanın yolları ve önemi, çocuklara Efendimiz (sav)’in ve diğer peygamberlerimizin ettiği dualar ayet ve hadis ışığında defaten değerlendiriliyor. Tüm bu başlıklar ele alınırken önerilen ve unutulmaması gereken en önemli düstur Kehf suresinde yer almaktadır: "Çocuklar dünya hayatının süsüdür."

Duamız, evlatlarımızın hayırlı, insanlığını bilen, sünnetullah yolunda yaşayan çocuklar olması, bizim de ana babalık görevlerimizi hakkıyla yerine getirebilen ebeveynler olmamızdır. Amin.

Feyza Gönüler
twitter.com/feyzagonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder