SAYFALAR

16 Ekim 2015 Cuma

Bir sığınak olarak Minare Gölgesi

Caminin, ezanın ve minarenin başkahraman olduğu bir roman Minare Gölgesi. Engin Ergönültaş’ın beş yıllık emeği olan roman İletişim Yayınları’ndan çıkmıştı, ikinci baskı için gün sayıyormuş.

Ezanlarla, İstanbul’da başlayan bir hikaye var Minare Gölgesi’nde. İstanbul’un fakir semtlerindeki insanların yaşayışına içeriden bir şahitliğe götürüyor okurunu Engin Ergönültaş. Bu kitap için beş yıl çalışmış yazar. Başkahramanı cami bu kitabın. Kitaptaki diğer kahramanlar caminin ya bahçesinden geçiyor, ya minaresine gözü takılıyor ve ya müezzininin sesiyle boğulduğu dünya dalgalarından bir süreliğine emin oluyor. Bir süreliğine emin oluyor, çünkü kitaptaki kahramanların her birinin içinde yüzdüğü imtihan denizi, kendilerine dönme, kendilerine gelme imkanını bahşetmiyor. Cami; yanıbaşlarında duruyor, minare; hayatlarının her anına tanık oluyor, Allah; müezzinin ağzından beş kere kendine davet ediyorken, romandaki kahramanlarımızın hiç biri kendini bu limana atamıyor.

Kavgadan minareye kaçış
Romanda adı geçenlerin en safı, ilk yaşlarını, taze ömrünün günlerini süren Atilla. Ninesinden Kur’an-ı Kerim öğrenen Atilla… Et tehiyyatü okuyan Atilla… Atilla, ayrı olan annesi ile babasının kavgasından kaçarak minareye sığınıyor. Kendisi için çıkan bir kavgadan kaçıyor… Annesiyle birlikte yaşıyor Atilla. Babası işlediği bir cinayetten ötürü İzmir’e kaçma planlarına oğlu Atilla’yı da dahil ediyor. Annesi Atilla’yı vermek istemeyince, ayrıldığı eşini de yanında götürmeyi ve tekrar eski mutlu günlere dönmeyi teklif ediyor.Atilla’nın annesi ise İstanbul’dan gitmeyi kabul etmeyince kaçmak için sınırlı günleri kalan eski kocasıyla evlerinin önünde kavgaya tutuşuyorlar.

Babasıyla İzmir’e gitmek istemeyen Atilla, saklandığı odadan çıkarak, mahalle camiine sığınıyor. Cami bahçesinde kendisine uygun bir yer ararken minarenin kapısının açık olduğunu farkediyor ve günlerini minarede geçirmeye başlıyor. Mevsim yaz ve güneş kavurucudur. Babasının şerrinden minareye kaçtıktan sonra, güneşin hararetine de minareyi kalkan eder…

Ezan sesiyle uyanışlar
Minare gölgesinde uykulara dalar, kabuslar görür, uyandığında gölge kendi üzerinden kalkıp başka yerlere konmuştur. Ezanlarla derin uykulardan uyanır Atilla. Yanıbaşında patlayan höparlörün sesi, minareyi kendisine gözetleme kulesi edinen Atilla’yı bir çok kez ürkütür. Minareden inmesi için, babasının evlerinin önüne çektiği arabasının gitmesini bekler.

Romanın Allah’a en yakın isimlerinden biridir Atilla. Kendisi gibi iki kişi daha vardır Allahlı. Ninesi, yani annesinin annesi Ümmiye Hanım ve iş aramaktan yorulan ve kendini yatağına hapseden Abdülkadir. Ninesi Atilla’nın ilk mürebbisi gibi. Elif cüzünü açtırıp Atilla’ya Kur’an harflerini, sure ve dualar ezberletiyor. Defalarca evlerinin tahta zeminine seriliyor Ümmiye Hanım’ın seccadesi. Seccade gidiyor, tesbih geliyor. Tesbih bitiyor Ümmiye Hanım’ın dilinde yine Allahlı cümleler.

Keşfi açılan Abdülkadir
Kendini yatağına hapseden Abdülkadir’in ise adeta keşfi açılıyor. Mahallenin kendisine akıl danıştığı bir mübarek oluyor Abdülkadir. Gözü yüksekçe bir yerden bakar gibi hadiselere tanıklık ediyor. Uzakta bir yerde geçen olaylardan haber veriyor. Fakat bütün bunlar olurken, yatağından bir kez olsun çıkmıyor. Son nefesini de o yatakta veriyor.

Bir varoş romanı olarak da niteleyebileceğimiz Minare Gölgesi, yazarının akıcı üslûbu ve olay örgüsündeki ince işçiliği ile de kendini okutturuyor. Yazarın kitapta anlattıkları bendenizin ifade etmeye gayret ettiklerimden tabii ki çok daha fazla. Kitabı ayrıcalıklı kılan ve bendenizi kendine çeken yönü; minarenin, ezanın ve caminin defalarca defalarca zikredilmesi.

Minare Gölgesi, iki de film teklifi almış. Yazarın yakın bir arkadaşından duydum. Filminin nasıl olacağı meçhul. Filmini beklemeden kitabı alıp okumak gerek. Muhabbetle tavsiye olunur.

Ahmed Sadreddin Öztürk
twitter.com/meyyitahmed
* Bu yazı daha önce Dunyabizim.com'da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder