SAYFALAR

6 Ağustos 2015 Perşembe

Ritimsel örgülü öykücü: Sevim Burak

Kendi döneminin kalıplarına sığmayan, zor, ötelenmiş bir yazar, Sevim Burak. Eserleri öykü, piyes olarak adlandırılmış olsa bile, herhangi bir sınıflandırılmaya ihtiyaç duymayacak kadar özgün. Günümüz öykücülüğüne ışık tutacak farklı atmosferlerde okurlarını gezdirir. Öyküde sıradanlıktan uzak, alabildiğine görsel, yoruma açık bir yol izlemiştir Burak.

Altı deneysel öyküde tıkır tıkır işleyen bir müziğe şahit olurken, hayatın, olayların, eşyaların rahatsız edici yanlarını kâh Ziya Bey’de kâh Nurperi Hanım’da hissederiz.

Sanki tabut değildi, tabut biçiminde kesilmiş bir uçurtmaydı.

Derken, 1962’de yazılmış Pencere öyküsünde ise şöyle bir satırla irkiliyoruz: “Yarı belime kadar karanlığa sarkıyorum, gürültüyle düşüp parçalanmaya başlıyorum.

Birkaç kelimeyle bir öykünün içinden başka bir öykü bütünlüğüne ulaşmak mümkün: “Öbürkününse / Kanatları yavaş yavaş toprağın üstüne inmeye başlamıştır. / Haberleri yoktur. / İkisinin de…

Ah Ya Rab Yehova adlı öyküsünü ise Bulgaristan’dan göç etmiş Yahudi bir ailenin kızı ve sonradan ismini değiştiren annesi ve komşuları için yazdığı biliniyor. Kağıtları evdeki çiçekli perdelere iğneleyip, kalanları yerlere serperek çalışan Sevim Burak, yalnızlıktan bahseder öykülerinde. Vefasızlık, parasızlık, hastalık gibi talihsiz durumları çokça yaşadığı için, öykülerinde de bunlardan sözeder bize. Pencere öyküsünde ise, Tramvay Caddesi’nde hiç tanımadığı birini otobüsün önüne ittiğini düşünüyor kahraman.

Bir dönem Sait Faik Hikâye Ödülü'ne aday gösterilir Sevim Burak. Fakat öykü anlayışı yüzünden elenir. sebebiyle jüri ikiye bölünür. Memet Fuat jüriden ayrılır bu yüzden. “Afrika Dansı” adlı öykü kitabı da Sevim Burak’ın en özgün ve kapalı eseri olarak bilinir. Mehmet Fuat tarafından “yüzyıl yaşayacak sanat şahaseri” olarak nitelendirilir bu eseri de. Döneminde yalnız bırakılan Sevim Burak’ı Mehmet Fuat desteklese de, yazarı görmezden gelirler. Hakkında eleştiri ve tanıtım yazmaz kimse. Yazar onyedi yıl ara verir. Ölümüne yakın sevenlerinin isteği üzerine yeniden kitapları çıkar. İlerleyen kalp rahatsızlığı yüzünden 1983’te vefat eder.

İlk kez Türkiye Basımevi tarafından 1965 yılında basılmış olan, Yanık Saraylar ise Yapı Kredi Yayınları tarafından 50. yıl münasebetiyle numaralandırılmış özel bir baskıyla bin beş yüz nüsha olarak raflarda yerini aldı. Öykü koleksiyoncularına yeni bir heyecan, meraklısı için kaçırılmaması gereken bir eser, Yanık Saraylar.

Meral Afacan Bayrak
twitter.com/tarcnckmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder