SAYFALAR

25 Ekim 2014 Cumartesi

Entelektüel bir krizin romanı

Necip Fazıl Kısakürek, bu toprakların 150 yıldır yaşadığı kimlik krizini kendi nefsinde yaşadı. Genç yaşlarından itibaren “gaybı kurcalama” tutkusuyla “beş hassenin sınırını tırmalayıcı ve ilerisini araştırıcı, derin bir melankoli duygusuyla” arayışa başlayan Kısakürek, “fikir öfkesi” olarak nitelendirdiği Büyük Doğu davasını kitaplarıyla da tebliğ etti. Aynadaki Yalan bir roman olarak o büyük davanın bir cüzüdür. “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış / Marifet bu gerisi yalnız çelik-çomakmış” diyen Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı’nın önsözünde roman yazmaktan muradını da açıkça ifade eder: “Halbuki roman, yerle göğü birleştirici mahiyetiyle insan ve toplum harekiyet ve seyyaliyeti içinde en ulvi ve münezzeh mânaya kadar ulaştırılabilir. Ve artık toprak üstü sefil mananın yerde bırakılması şartıyle mefhum ve mahiyetini değiştirerek Frenklerin ( Ekritür – Destine ) , Müslümanların da ( Alın yazısı – Kader ) dediği takdir kalemindeki hikmete yol arayabilir. O zaman karşımıza süfli mânasiyle roman değil, ulvî keyfiyetiyle İlahi sanat çıkar ve roman dize gelir.”. Kısakürek için roman bahanedir. Aslolan fikir davasını tebliğ için romanı bir araç olarak kullanmaktır. 17 Aralık 1979 ile 13 Mart 1980 tarihleri arasında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilen Aynadaki Yalan, ilk kez 1980’de kitaplaştı.

Önce romana ismini veren ayna imgesine bakmakta fayda var. Ayna klasik bir mecaz olarak kadim şiirimizde çok kullanılır. Aynadaki Yalan isminin Necip Fazıl’ın şiirindeki sık sık yer verdiği ayna mecazıyla da fazlasıyla irtibatlı olduğunu söyleyebiliriz. Modern şiirin de fazlasıyla yararlandığı bir imgedir ayna. Adem Can’ın Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde yer alan (Sayı:34, 2010). Necip Fazıl’da “Ayna” imgesi başlıklı makale konuyu etraflıca işleyen bir çalışma. Kısakürek’in başyapıtı Çile’de ayna kelimesi 20 şiirde geçiyor. Ayna “benlik muhasebesinin” başlama noktasıdır Necip Fazıl için. Ben adlı şiirinde adeta bir romanı özetler: “Hep ben, ayna ve hayal; hep ben, pervane ve mum;/ Ölü ve münker-nekir; başdönmesi, uçurum…”. Aynadaki Yalan romanının arka planını ise başka bir mısrasında yakalarız: “Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıdır?” diye sorar Kısakürek. Aynadaki Yalan hakkında çok çalışma yapılmış bir kitap değildir. Necip Fazıl Kısakürek’in şiirleri, tiyatro eserleri yahut hatıratı farklı akademisyen ve eleştirmenlerce defalarca ele alınmış ama Aynadaki Yalan’a biraz tali eser gözüyle bakılmıştır. Vasat bir yazarın güzel bir kitabı olabilecek Aynadaki Yalan, büyük bir şairin yüz küsur cilde ulaşan külliyatı arasında tali konumda kalmıştır. Roman boyunca korku, ölüm, günah, tasavvuf, maddi aşk, ilahi aşk, ihlas, estetik, Doğu-Batı çatışması, Batı’nın çıkmazları gibi Necip Fazıl’ın Büyük Doğu külliyatında işlediği fikirler kimi zaman iç monologlarla kimi zaman da diyaloglar aracılığıyla romana “entegre” edilir. Bu tercihi kimi eleştirmenlerce doğru bulunmaz. Orhan Okay kendisiyle yapılan bir söyleşide Necip Fazıl’ın hikâye ve tiyatro oyunlarından farklı olarak romanlarını “Aynadaki Yalan’ın başarılı bir roman olduğunu söyleyemem. Tuhaftır, hikâye tekniğinde oldukça sağlam bir çizgi tutturan Necip Fazıl’ın romanı aynı güçte görünmemekte, âdeta “İdeolocya Örgüsü”nün acemi bir roman tekniğine bürünmüş görünüşünü arz etmektedir.” sözleriyle eleştirir. Nazım Hikmet Polat lisanı ve üslubuyla övmesine rağmen Aynadaki Yalan’ın Necip Fazıl’ın sanatına bir yenilik getirmediği vurgusunu yapar.

Romanın kahramanı ismi ses olarak Necip’e benzeyen Naci, felsefe fakültesinde asistan ve doçentlik tezini hazırlamakta olan bir genç. Kendisiyle, arayışıyla, buhranıyla hiç ilgisi olmayan bir çevrede yaşıyor Naci. Kuvvetle muhtemel Abidin Dino’dan mülhem olan solcu Mine Ressam Abid, zengin fabrikatör kızı Mine, Osmanlı paşasının torunu Belma Naci’yi ve buhranlarını anlayamaz. Bu noktada Naci’nin çevresini Necip Fazıl’ın iki mısrasıyla özetleyebiliriz: “Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; / Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp.”. Yine de o çevreyle arasına mesafe koyar Naci. “Bu işin mutlaka bir hocası vardı ama nerede? Bu işin gerçek tabibi mutlaka mânalar âlemindeydi, ama nasıl bulmalı?” sorusu zihninin bir kenarında sürekli canlı kalır. Aynadaki Yalan’ın asıl mevzuunun bir batılaşma ve kimliksizleşme eleştirisi olduğu daha ilk paragrafta boy gösterir: “Şapsal bir biçim, boş veren bir edâ… Güya kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak… Ama sahte, sahte üstü sahte… Her çizgisi, her hareketi, ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma… Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya? Şu, dizden yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş ihtilâlci pantolon? Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf? Öyle uygun ki, solcu kızın mizacına! Ve… Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma tatbikçiliği… Şunu demek ister: “Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim ve olduğum gibiyim. Yahut: “Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar tabiiyim! Ne alçak samimiyet hilesi!”. Kısakürek “fikir öfkesi”nin hedefi olan negatif karakterler ile ideallerini okura aktarmak için bir araç olarak gördüğü pozitif karakterlere yer verir Aynadaki Yalan’da. Negatif karakterler olan Belma “beyni parçalayan bir urdur” mesela, Mine ise bir “dış gıcırtısından” ibarettir. İdeal tiplerden Hatice, Naci’nin askerlik yaparken tanıdığı bir köylü kızıdır. Okumamıştır, köyünden dışarı çıkmamıştır. Yani ne eğitimi ne de sosyal statüsü “Aynadaki Yalan”a dahil olmaya uygun değildir. Naci ile hastanede evlenir ama beraber olamadan ölür. Yani Necip Fazıl’ın anlatmak istediği kadın tipini anlatması için bir bahanedir. Aynadaki Yalan ile Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban romanı arasındaki tezat dikkate değerdir. Romanın kahramanı Naci askerde, arkadan gelen birliğe yer hazırlamak göreviyle gitmiştir. Köyde Hüsmen Ağa isminde, ilim ve irfandan nasibi olan bir zatla tanışır. Hüsmen Ağa’nın torunu Hatice ise Naci’ye göre katıksız, süt beyaz, esrarlı bir köylü kızıdır. Oysa Karaosmanoğlu’nun kahramanı Ahmet Celal, mağlup Osmanlı’nın bezgin bir askeri olarak şehri terk etmiş ve gittiği köyde ummadığı kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Aynadaki Yalan’ın dejenereliğini vurguladığı şehir insanına karşı “idealize” ettiği köylü tiplemeleri Yaban’la tezat teşkil eder.

Aynadaki Yalan’da yer alan aforizmalardan birinde Naci’nin şehrin kendine kazandırdığı felsefe ile köy hayatı şöyle karşılaştırılır: “Felsefe ha! Göğü zıpkınlamak işi… Keşke işiniz toprağı bellemek olsaydı!”. Şehrin batılılaşmış/kimliksizleşmiş insanları Naci’ye acı çektirmektedir. Naci acılarından sıyrılmak için yoğunlaştığı arayışında tasavvufa yönelir. Bir camide tanıştığı imam arkadaşı sayesinde eski yazıyla yazılmış dini eserleri okumaya başlar. Zamanının çoğunu düşünmeye ve sorgulamaya ayırır. Bu esnada İstanbul’a gelen Hatice ise zorlu bir hastalığa yakalanıp hastaneye yatırılır. Naci, Hatice’yi sürekli ziyaret eder. Naci ve Hatice hastanede evlenmelerinden kısa bir süre sonra Hatice vefat eder. Naci, yaşadığı dönüşümle bu arada tezini değiştirir. Yoğun çalışma sonucu ‘’İslam Tasavvufu ve İnsanlığın Beklediği Nizam’’isimli tezini bitirir ve üniversiteye teslim eder. Fakat Naci’nin tezi o günlerin rüzgârlarına aykırıdır kabul edilmez. Bunun üzerine Naci üniversiteden istifa eder ve eserini neşreder. Naci’nin kitabının yurt içinde ve yurt dışında büyük ilgi görmesiyle birlikte gazetelerde ona karşı büyük bir kampanya başlatılır.

Mine’nin hayatını kaybettiği bir trafik kazasından yaralı olarak kurtulan Naci inzivaya çekilir ve nefsiyle savaşır. Naci bir gece rüyasında gördüğü Hatice’nin işaretiyle cami cami dolaşıp, erdiricisini aramaya başlar. Girmesi gereken eşiği ve erdiricisini Eyüp’te bulur. Naci’nin kurtarıcısı halk arasında meczup gibi dolaşan bir mürşittir. O artık “tasavvuf”a kitabi bir muhabbet duymanın ötesinde hayatıyla bağlanmıştır. Elbette Necip Fazıl Kısakürek’in başyapıtlarından biri değil Aynadaki Yalan. Ancak hem Necip Fazıl ile sohbet ediyormuşçasına sıcak bir dille yazılmış olması hem de “fikir öfkesini” farklı boyutlarla romanlaştırmış olması Aynadaki Yalan’ı özel kılmaya yetiyor.

Suavi Kemal Yazgıç
suavikemalyazgic.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder