SAYFALAR

20 Mayıs 2014 Salı

Ve'l-Asr: İnsan, ziyandadır.

"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen."
- Şeyh Galib

"Dünyanın herhangi bir yerinde bir tek insan mahpus ise kendimi asla özgür hissedemem."
- Albert Camus

Hepimiz nankörüz. Sert mi başladım? Eğer yumuşak başlasaydım hepimiz adına nankörlüğe imza atmış olurdum. Nankörlükle başa çıkmamız gerekiyor. Tez zamanda bu tek tipleşmeye, yığınlaşmaya, gamsızlığa, gammazlığa, değersizleşmeye karşı durmamız şart. Tez zamanda kıymetimizin farkına varmak, değerimizi bilmek, anlama ve kavrama meziyetlerimizi ortaya çıkarmamız şart. Tez zamanda, şart. Çünkü hepimize zararda olduğumuz, ziyan olmamamız için dirilişe geçmemiz Kur’an’da bildirilmiş. Kitabı incelemeden önce hatırlayalım:

"Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir)."

Asr suresi Mekke-i Mükerreme’de nazil olmuştur ve üç ayettir. İmam-ı Şâfii, Asr suresi hakkında şöyle buyurmuş: “Kur'an-ı Kerimde başka hiç bir sure nâzil olmasaydı, şu pek kısa olan Asr suresi bile, insanların dünya ve âhiret seâdetlerini te'mine yeterdi. Bu sure, Kur'an-i Kerim’in bütün ilimlerini hâvidir (kucaklıyor)".

Kitaptakileri kimi okuyucu şairin şiiri, kimi okuyucu şairin hikâyesi, kimi okuyucu da tatlı sert acı gerçeklerin, kuru kavruk bezendiği metinler olarak okuyabilir. İsmet Özel’in sağlam doğruları ve dertleri arasında kaybolmamak da mümkün değil. Fakat her kayboluşta yeni bir çıkış olduğunu da düşünürsek şunu bulabiliriz: İsmet Özel “Neyi Kaybettiğini Hatırla” derken hatırımıza ara ara düşenleri değil, unutulan yahut unutturularak yok edilen kıymetlerimizi birer birer ok gibi fırlatıyor. Öyle uzaktan da değil. Çok yakından, yakınlarımızdan. Bu bir yakın dövüş de olabilir. Er/hâtun kişi niyetine.

"Sözün özü; anladıklarımızla dost oluruz, ancak dostlarımızı anlarız. Artık anlayamadığımız dostlarımızı kaybederiz. Düşmanlarımızı ise anlamamız mümkün değildir. Onlar anlamadığımız kadar düşmanımızdır. Oysa onları öğrenebiliriz. Onları çok iyi öğrenerek bize verecekleri zararı en aza indirebiliriz."
(Düşmanını Öğren, Dostunu Anla - sf. 51)

Dudaklarını birbirine vura vura “Müslümanım!” diyenlerin farkına var(a)madıkları ve içinde boğuldukları gâvurluklar, küfür sistemini bırakın reddetmeyi adeta buyur eden müminler(?), modernizmin her beze dolanan tarağıyla saçını düzleştirenler, su ısıtıcısına basıp belerken tespih çekmeyi ihmal etmeyenler, mikrodalgada hayatının ısıtan ama bir türlü çözemeyenlere(!) birer darbe. Pazara çıkmayan, pazarlık da yapmayan her kimse, işte onların kitabı Ve’l-Asr. İlk baskısından yıllar geçse de önemini kaybetmeden yine onları bekliyor; okuyucusunu. Yani dertdaşını.

"En doğrusu, gelin birbirimize hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edelim demektir; ama kimin tavsiye etmeye ve tavsiye olunmaya liyakat kesbettiğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. İçinde yaşadığımız medeniyetin iliklerine kadar işlemiş olan riyanın hepimizi ne ölçüde etkilediğini bir bileydik ne iyi olurdu! Tavsiyeye lâyık olmayışımıza hayıflanmaktan fazlası elimizden gelmiyor diye düşünüyorum. En azından, kendim için gerçek bu. Emeğimi hüsrana boğmaksızın sarf edebileceğim bir alana çekilmeye ne büyük bir hasret duyduğumu bilen bir Allah'ın kulu var mı ki?" (Size Tavsiyem Odur Ki... - sf. 131)

Kitaptaki başlıkların içinde saklı hazineleri siz bulun. Siz kaldırın o sandığı. Kaldıracağınız şey sadece sandığın kapağı olmayacak. Bir yükü omuzlayacak, bir dertlinin derdine ortak olacak, böylece aynı safta aynı şeylere itiraz etmenin ferahına erecekseniz. İsmet Özel'in okuyucusu olmakla, onu anlayan olmak arasındaki farkı bu yazıya konu etmeyelim. Sadece Şûle Yayınları'ndan 2004 yılında yayımlanmış (2. baskı) Cuma Mektupları-10'da yer alan "Bir Zamanlar Bir İsmet Özel Vardı" başlıklı yazıdaki işarete göz dikelim yeter: "Neye emek verdiğimi anlamayan insanların benim adımı ağızlarına almalarından oldum olası büyük bir rahatsızlık duyarım, ilk yazımda dedim ki kitle iletişim araçları vesilesiyle yazı işine giren bir Müslüman’ın vazifesi dikkate değer şeyler yazmak değil yazdıklarıyla dikkatlerin Kur’an-ı Kerîm’de yoğunlaşmasını sağlamaktır."

İnsan tercihleriyle insandır. Ziyan olmamak bir tercih midir, zaruret mi? Kitap, belki de bunun cevabı...

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
*Bu yazının tamamı Aşkar Dergisi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder