SAYFALAR

6 Şubat 2014 Perşembe

Zaman mı insanı, insan mı zamanı değiştirir?

"Dün ve Ferda", Orhan Kemal Roman Ödülü, Haldun Taner ve Yunus Nadi Öykü Ödülü sahibi, literatürde "Modern zamanların romancısı" şeklinde tanımlanan usta kalem Erendiz Atasü'nün Kasım 2013 çıkışlı son romanı.

Atasü’nün metni yoğun bir metin, güçlü duyguları ve zor bir dönemi 213 sayfada yormadan, sıkmadan, başarılı bir şekilde toparlayan bir anlatımla kaleme alınmış. Okuruna bir mesele veriyor ve o meselenin parçalarını sunuyor. Yanlış bilinen doğruları karakterleri vasıtasıyla okuyucusuna taşıtıp bırakacakları yeri kendilerinin bulmasını bekliyor. En önemlisi anlamalarını istiyor.

"Dün ve Ferda" için anlatırken anlaşılmak isteyen bir roman denilebilir. İsminden yola çıkıldığında dünü, bugüne ve geleceğe devşirerek anlatan 60’ların başı ile 2000’lerin başı arasında gerçekleşmiş olan darbeler, siyasal dalgalanmalar, aşklar, aile ilişkileri, beklentiler hayal kırıklıkları, başarısızlıklar, ülke gündemi gibi pek çok konuya dokunarak yol alıyor. Sol-Sağ, Liberalizm, Kapitalizm, Sosyalizm, Proletarya, Özelleştirme, Neoliberalizm, Faşizm, Laiklik, Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik gibi ana kavramların 60'lar Türkiye’si ile 2000’ler Türkiye’si arasındaki değişim ve dönüşümünü sorguluyor. Bunu yaparken aralara girerek bu kavramları en olağan şekilde yalın haliyle açıklamaya çabalıyor.

Atasü incelediği meselelerin merkezine Ferda karakterini koyuyor. En azından hikayeye giriş yaparken okurun böyle hissetmesini sağlıyor. Zira usta romancının hiçbir karakteri olay içerisinde yan karakter olma özelliği göstermiyor. Prof. Dr. Kazım Beyazıt, Prof. Dr. Hürriyet Berkman, Ferda’nın eşi Özdemir ve kızı Barış için teker teker ayrılmış bölümler mevcut. Yazar tüm karakterlerine aynı şiddette bir önem dozu biçiyor, ancak olayların akış grafiği içerisinde hepsini birinin duygusal ve fiziksel dünyasına Ferda Başarır’ın dünyasına bağlıyor.

Hikaye henüz 21 yaşındaki Ferda’nın üniversiteden mezun olmasıyla başlıyor. Başarılı bir öğrencilik hayatından sonra kendisini kızı gibi seven hocası Prof. Dr. Hürriyet Berkman’ın desteğiyle akademik hayata atılan genç karakterimiz burada kendisinden kırk yaş büyük ve sağlam bir sağcı olan Prof. Dr. Kazım Beyazıt’la yakınlaşıyor. Solculara beslediği nefret ve sert mizacıyla üniversite ortamında terör estiren kürsü başkanı Kazım Beyazıt ve Ferda kendilerini umulmadık bir aşk serüvenin içinde buluyorlar. Yazar Ferda ve Kazım aşkı üzerinden fikir ve görüşlerin sevgi üzerindeki geçersizliğini, yaşını başını almış eğitimli bir adamın katılaşmış yüreğinin genç ve naif bir "yeleli tay" karşısında eriyişini anlatıyor ilk bölüm boyunca. Hürriyet Hanım ve Kazım Beyin çekişmeleri arasında görüşleri şekillenen Ferda, aşkı tattığı Kazım beyden çok büyük beklentiler içerisine girmemesi gerektiğini öğrenirken, Hürriyet Hanım’dan ise gururun her zaman işlevsel bir araç olmadığını öğreniyor.

"Bir limanı olmalı insanın, Ferda. Yakın ilişkilerde onur, yararlı bir şey değildir. Onurun çok keskinse sonunda limansız kalırsın."

Ferda karakterini çok iyi bildiği bir meslekte "eczacılık" mesleğinde kurgulamış yazar. Kendisi de eczacı olan Erendiz Atasü belki de zamanında yaşadığı sıkıntıları eczanelerin devlet elinden çıkması, tekelleşmesi, özel sermayenin yarattığı yıkım gibi ara konular açarak Ferda ve ailesi üzerinden aktarmış.

Darbeler sırasında işinden olan Ferda’nın eşiyle sıkıntılarını, Almanya da sığınmacı olarak kalmak zorunda oldukları sıralarda doğan kızının anavatana dönüşte yaşadığı kültür şokunu, subaylıktan görüşleri yüzünden atılan babasının yıkımını, annesinin görmezden gelişlerini… sol ve sağ görüşü açık açık çarpıştırmadan vermeyi başarması bakımından da önem taşıyor "Dün ve Ferda" Romanda dikkat çeken belki de en önemli nokta Atasü’nün 2.bölümden itibaren anlatının aralarına sıkıştırdığı "Sanal ortamda…" başlıklı bölümler. Yazar bu bölümlerde karakterlerini, kendisini, hikayeyi ve gelinen son noktayı özeleştiriyor. Ferda karakterinden neden hoşlanmadığını (veya öyle sanılmasını istediğini) Kazım Hocanın kaybettiği oğlu Selim yüzünden içinde bulunduğu ruh halini, Ferda’nın Eşi Özdemir’in neden silik bir karakter olarak çizildiğini, kızı Barış’ın "demir leblebi" annesinden farklı olarak neden kolayca pes edip kaçan bir karakter olduğunun art hinterlandını gözler önüne seriyor. Bu noktada Dün ve Ferda’nın romancılık tekniğine getirilmiş yeni ve ilginç bir soluk olduğunu söylemekte oldukça mümkün.

Genç Ferda, orta yaşlı Ferda, yaşlı Ferda ve değişen Ferda olarak bölümlendirilebilir roman. Zira yazarın anlatmak istediği şey: Ferda karakterinin kalanıyla gideniyle, aşkıyla ihanetiyle, meselesiyle en önemlisi kendisiyle son noktada nasıl ters düştüğü. Zamanı değiştirmeye çalışan bir anti kahramanın, ruhtan muhalif bir bedenin uğradığı hüsran. Hiçbir şeyin aynı kalmadığı, ne kadar direnilse bile bir noktadan sonra görüşlerin saptığı, insanın değiştiği, zamanın acımasız dozerlerinin saldırısı karşısında ne kadar çaresiz kalındığı ve dahası… Kitabın son sayfalarında Ferda’nın kendisine itiraf etmeyi başardığı gibi…

"Kötü bir evlattım, iyi bir anne olduğumu iddia edemem, başarısız bir devrimciydim, her şey yarım kaldı hayatımda. Gereksiz atılımlar…Ama belki de gerekliydiler, çok da emin değilim. İnsanlık komedyası… Çok doğru. Ben de rol aldım bu komedyada, sonu dramdı benim için….Uzaktan bakınca bana da komedya gibi görünüyor…Uzaktan. O zaman da insana yakın bir şey kalmıyor. Kimseyi aşkla sevmedim, kimse beni aşkla sevmedi. Nasıl bir eştim ,bilemiyorum. İyi bir eş olduğum günler de oldu. Şimdi işte burdayım ülkemden, düşüncelerimden uzak, tek başına yalnız ve yaşlı bir kadın."

"Dün ve Ferda" en genel anlamıyla darbelerin gölgesinde yolunu bulmaya çalışan özgür bir birey olmak için çoğu zaman limanlarını ilgisiz bırakan bir kadının öyküsü. Fikir ve meseleler kitabı. Ancak bu fikir ve meseleler üzerine ince ince düşündüren okurun kendisine ait olanları bir kez daha gözden geçirmesine yardımcı olan bir metin. En yıkılmaz görünen duvarların bir anda nasıl paramparça olabileceğini gösteren, en güçlü iradelerin başka iradeler karşısında boyun eğişini tüm çıplaklığıyla betimleyen son dönemin en güçlü romanlarından.

Erendiz Atasü’nün bir solukta okunan ama bir solukta sindirilemeyen anlatımıyla... Meseleler ve fikirler, dün bugün ve gelecek üzerine kafa yormak isteyenlere...

Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder