SAYFALAR

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Şiir varsa aşk, aşk varsa keder de vardır

Söylenecek sözler bittiği zaman ya da bir şeyler söylemeye mecal kalmadığı zaman insan içine döner. Şikâyet edeceği merci kendisi olur bir anda. Hem yaşamış olduğu geçmiş hem de tedirgin olduğu gelecek, bir anda insanın üzerine çullanır. Titrer bu durumda insan, kendine gelebilmek için. Ya bir kitap, ya bir şarkı ya da bir sükûnette teselliyi arar. Üçünün de buluştuğu bir kitap: Kimseye Etmem Şikayet. Kitabın ismini görür görmez Türk Sanat Müziği düşkünü bir amatör klarnetçi olarak heyecanlandım. Şarkının -eserin- hikâyesini merak ediyordum, ve elbette şairini de.

"Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbâlime.
Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbâlime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbâlime."


Yılmaz Öztuna'nın Türk Musikisi Ansiklopedisi'nde bu şarkının nihâvend bestesinin Kemani Serkis Efendi'ye ait olduğu yazar. Herkes de böyle kabul etmiştir. Oysa Turhan Taşan'ın Kadın Besteciler adlı kitabında ise hem güftenin hem de bestenin sahibi olarak İhsan Raif Hanım yazar. Doğru olan bilgi de budur. İhsan Raif Hanım şiirini yazdıktan sonra onu Suzinak makamının Curcuna usulünde bestelemiştir. Serkis Efendi ise şiiri Nihâvend makamında tekrar bestelemiştir. Muhtemelen bu son beste sevilmiş olacak ki, günümüze kadar da böyle gelmiş ve nihayet eserin hem güfte hem de beste sahibi olarak Serkis Efendi kalmıştır. Bir emeğin hakkını teslim etmek başlı başına bir emek.

2008'de Şişli Kaymakamı olarak göreve başlayan Mehmet Öklü, Hükumet Konağı olarak kullanılan binanın 19. yüzyılda Şura-yı Devlet başkanlığı yapan Köse Mehmet Raif Paşa'ya ait tarihi ve meşhur Taş Konak olduğunu öğrenir. Mehmet Raif Paşa, II. Abdülhamid'in gözde valisi ve bakanı. Mehmet Öklü, türünün tek örneği olan konağı üç yıl süren bir çabadan sonra İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında restore ettirmiştir. Köse Raif Paşa'nın büyük kızı olan İhsan Raif Hanım'ın hayat hikâyesi, işte bu yaşanmışlıkla başlar. Ortaya, dönemin edebiyat havasını da estiren hüzünlü ama son derece gerçek bir roman çıkar.

"Biz neşelendiğimiz anda mahzun oluruz. Abad olduğumuz zaman da viran olur kalırız. Biz cefanın beslediği öyle aşk kuşlarıyız ki, kafesten azad olsak, hürriyete kavuşsak, uçar gider tuzağa düşeriz. Bu ne tezat, bu nasıl hayat!"

Sevr Antlaşması'nı imzalayan heyetin içinde yer alan Rıza Tevfik'in talebesi İhsan Raif Hanım, erken yaşta çok çalkantılı bir hayat yaşar. En büyük aşkı ise şiirdir. Hece vezninden asla vazgeçmez. O kadar ki, Ahmet Haşim, "Benim anladığım hece vezni ile milli şiiri iki kişi yazmıştır: Rıza Tevfik ve İhsan Raif Hanım" der. "Beş Hececiler" olarak anılan şairlerin ablası olan İhsan Raif Hanım, Halide Edip, Fatma Aliye, Şair Nigâr ve Fehime Nüzhet ile birlikte İstiklâl Savaşı'na da destek olan öncü edebiyatçılarımızdandır.

"Gerçekten kafesteki muhabbetkuşlarının bile kafesi açılınca uçma hevesinden hürriyetin sonsuz esrikliğiyle tuzağa düştüğünü çok gördüm. Lakin uçmak onların yaratılışının icabı, vazgeçemezler ki! Hürriyet de bizim yaratılışımızın esasıdır, özüdür, bu devredilmez, vazgeçilmez hakkı yaşamaktan asla geri duramayız! Ona mecburuz. Esaret tecrübe edilecek nesne değildir zira! Tekrar olduğunu biliyorum ama söylemeden edemiyorum işte: Ancak bedelini ödeyenler hürriyeti hak edebilir.”

Şairin 1914 yılında evlenerek üçüncü evliliğini yaptığı Şahabettin Süleyman, Fecr-i Ati edebiyat akımının mensuplarındandır. Fevkalade bir aşk yaşanır. İki edebiyatçı, hayata aynı gözlerden aynı hassasiyetle bakan iki kalem erbabı, hüzün dolu bir birliktelik yaşar. Erken kaybettiği eşini, İhsan Raif Hanım her zaman övgüyle ve hürriyet duygusuyla hatırlar:

"Belki insanımızın, milletimizin hürriyet uğrunda aldığı mesafeyi, geldiği şerefli yeri göremedi Şahapcığım, ama yeryüzünde hürriyetin yerini tutabilecek bir şey olmadığını çok iyi anladı. Dünyada, insanın yaşama hakkına denk başka bir hak olmadığını bildiğimiz gibi."

Daha fazla detay vermekten korktuğum yegane romanlardan biri oldu Kimseye Etmem Şikayet. Bunda Mehmet Öklü'nün "hiç araya girmeyen üslubu" da büyük etken. Zira yazar, biyografi ve romanı birleştirirken, kendini de çok uzak tutmuş okuyucudan. Böylece okurken dönemi de soluk soluğa yaşıyoruz. Bazen İhsan Raif Hanım ile Şahabettin Süleyman'ın Avrupa seyahatlerinde onlara arkadaş, bazen de edebiyatçı dostlarıyla gerçekleştirdikleri keyifli bir masa sohbetine misafir oluyoruz. Üstelik kimler yok ki bu masada? Yahyâ Kemâl'ler,   Taş Konak'ta başlayan ve büyük bir emeğin eseri olan roman o kadar "bizden" ki, "Acaba başka neleri unuttuk?" diye düşündürtüyor sürekli.

İhsan Raif Hanım'ın iç dünyası, tüm şiirlerinde zuhur etmiştir. Buna bir örnek vermek için güzide solistimiz Melihat Gülses'in okuduğu, şu şahane şiirini de hatırlamak gerekir:

"Ben esir-i handenim, üftâdenim ey gültenim,
Gözlerin Kur'an-ı aşkımdır, kucağın cennetim."


Şikâyetini kendine edenlere; şiir, edebiyat, aşk ve dolayısıyla keder dolu bir hayatın öyküsü...

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder