SAYFALAR

19 Nisan 2013 Cuma

Hayatta her şeyin bir antitezi olmalı, öykünün bile

Kitabı elime ilk aldığımda kitabın arka kapağında yer alan Faulkner’ın cümlelerini pek ciddiye almamıştım. Şöyle diyor yazar:

Çılgın Palmiyeler’in ilk bölümünü bitirir bitirmez, bir şeylerin eksik kaldığını, öykünün pekiştirilmesi, müzikteki kontrpuan benzeri bir yöntemle güçlendirilmesi gerektiğini gördüm. Bunun üzerine, ‘Çılgın Palmiyeler’deki öykü yeniden canlanıncaya kadar ‘Irmak Baba’yı yazdım.”

Evet, bu romanda iki farklı öykü var aslında. Biri, Çılgın Palmiyeler, diğeri Irmak Baba. Ne karakterler ortak, ne yaşamlar. Birinde(Çılgın Palmiyeler) bir kocanın karısını nasıl kendi eliyle başka bir adama teslim ettiğini, kadının bu oyunda ne kadar ileri gidip nasıl bir tutkuyla yaşayabileceğini, aşığının ise girdiği bu zor yükün altında ne kadar zorlandığını göreceksiniz. Yasak aşk üstüne bugüne kadar çok şey yazılıp söylendi. Aklımıza bu konuda hiçbir şey gelmese bile Anna Karenina gelir. Çılgın Palmiyeler’in kahramanı Charlotte, Anna’ya birçok yönden benzese de ondan daha cesur bir kadın. Bu yüzden de tutkularını, mutluluklarını daha yoğun yaşıyor. Aşkın ölmeyeceğine, sadece ona layık değilsek bizi bırakıp gideceğine, ölenin biz olacağımıza inanıyor.  Harry’nin ise Charlotte’u sevmekten ve duruşuna imrenmekten başka yapabileceği bir şey yok. Hayır, Harry’e korkak demek istemiyorum. Kafası karışık demek daha doğru olur. Onun düşünceleri sayesinde belki de bir erkek tarafından yazılmış, kadınların yasak aşk yaşamasıyla ilgili en doğru cümleleri okudum.

“Erkeklerin tersine, kadınlara çekici gelen şey, yasadışı aşkın büyüsü ya da iki kişinin suçlanıp lanetlenerek toplumdan, Tanrı’dan sonsuza kadar kopmalarına, dönüşü olmayan bir yalnızlığa gömülmelerine yol açan ateşli bir tutku değildir; onlara çekici gelen, yasadışı aşkın güçlükleriyle başa çıkabileceklerini göstermektir.”

Diğer hikâye olan Irmak Baba hakkında söyleyecek çok şeyim yok aslında. Hamile bir kadınla birlikte en zor şartlarda kürek çekmeye çalışan, kadının şiş karnına baktıkça midesi bulanan bir mahkûmun hikâyesi Irmak Baba. Ne bir solukta okudum diyebilirim ne de çok sürükleyici olduğundan dem vurabilirim. Aksine sonuna yaklaşana kadar sırf bitsin de Çılgın Palmiyeler’in diğer bölümüne geçeyim diye okuduğum bir öyküydü. Ama sonunda öyle bir yere getirdi ki beni, sadece getirdiği noktayı değil, dönüp geldiğim yolu da sevdim.  

Birbirimizden çok farklı hayatlar yaşamıyoruz aslında. En üstteki adamla en alttaki adamın yaşamı çok da ayrı değil. Bir mahkûmla bir doktor farklı amaçlar için yaşayıp aynı varışlarda bulabilirler kendilerini. Ve şimdi kitabın arka kapağı daha anlamlı benim için. Evet, hayatta her şeyin bir antiteze ihtiyacı vardır. Öykünün bile.

Ümran Kio

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder