SAYFALAR

16 Nisan 2013 Salı

Cam kırıkları içinde kalmış bir münzevi

Fuseki

Bu kelime, GO oyununda Açılış’ı temsil eder ve az sonra cümlelerimi uğrunda utanmazca savuracağım Şibumi’nin ilk bölümü tam da bu Japonca terimle başlıyor. “Bana ne Japon oyunundan” diyenler, sizden birkaç kelime sabır dileneceğim. Çünkü sıkıcı bir Uzakdoğu masalı değil ruhunuza tavsiye ettiğim. Trevanian’ın başyapıtı olarak bilinen ve benim hali hazırda okuyup da sevmeyen tek bir kadına veya erkeğe rastlamadığım Şibumi, temelde bir serüven romanı. Sizi yormadan Şangay’a, Japonya’ya ve Bask diyarına sürükleyecek. Hapishanelere girecek, mağaraları keşfedecek, şifre çözecek ve kiraz ağaçlarının arasında vedalaşacaksınız.

Cesetler sağa sola savruluyor, gizli odalarda kan donduran pazarlıklar yapılıyor ve ne idüğü belirsiz bir adam her nasılsa tüm Kapitalist sistemin sorunu haline geliyor. Tabii bu Sorun’un normal döşenmiş bir salonda, adam öldürebilmek için 200’den fazla eşyayı silah olarak kullanabilmesi gibi minicik bir detayı atlamamak gerek. Fakat sayfalar akıp kahramanımızın ömründe yolculuk ettiğinizde, karşınızda bir cinayet makinesinden fazlasını bulacaksınız. Çünkü Nicholai’den başka hiçbir cinayet makinesinin tek hayali, 3 tane çiçeğin ekili olduğu bir bahçe değildir.

Temel aldığı serüven kurgusunun üzerinde felsefi bir tango ile süzülen bir roman Şibumi. Yazarın yaşanan hayatla büyük derdi var ve bir katilin adımlarını takip eden gözleriniz siyasetin, istihbarat dünyasının önümüze serdiği ilizyonları narenciye sıkacağı ile aralayacak. Bir sistem eleştirisi, küçük balıkların sırf başkalarını yutma sevdasından nasıl küçük kaldığına dair bir destan. Filmler ve çok satan romanlar sayesinde hayallerimize dayatılan güç, aşk, para, şöhret ve çevre gibi kavramlarla sükûnet, sevgi, anı, saygı ve dostluğun soluksuz bir mücadelesi. Dünyanın her alanında hükmünü keyifle süren Tüccar zihniyetin münzevi şairlere açtığı savaşın hikâyesi. Yalnızlığın kalabalıktan kaçışı hakkında, masumiyeti Northrop uçakları ile parçalanmış ve cam kırıkları içinde kalmış bir masal.

Neden bahsettiğimi anlamamış olabilirsiniz, buraya kadarı makul. Zira serüven dedim, katil dedim, sistem eleştirisi, tüccar ve şair dedim. Bunu adı Japonca “Sadelik” anlamına gelen bir roman için kullandım ve her şeyi bir GO terimi ile başlattım. Çılgınca, değil mi? Bana sorarsanız kesinlikle öyle. Ancak garanti ediyorum bu delilik, zekânızda kıvılcımlar tetikleyecek. Dürüst olayım, ruhunuza bir kitabı yalanlarla sunamam, yazarın bir serüven romanında neden oyun terimini kullandığını önerdiğim sayfalardan evvel ben de anlamlandıramazdım. Fakat şimdi biliyorum ki “Hayat, GO’nun basitleştirilmiş halidir.

Ruhunuza yapacağım Tsuru no Sugomori şudur ki; eğer 6 Ağustos’ta ne olduğunu biliyorsanız, 70’li yıllarda yazılmasına rağmen asla yaşlanmayacak bu kitabı okumadan geçmeyin.

Yalım Yarkın Özbalcı
twitter.com/YalimYarkin

1 yorum: