SAYFALAR

12 Ekim 2012 Cuma

Hakikât içinde rivayet, rivayet içinde hakikât arayanlara

Ara sıra size de oluyordur; bir kitabı görürsünüz, ilginizi çeker, o an için önceliğiniz farklıdır, o kitapta da aklınız kalmıştır. Aradan birkaç ay geçer, tesadüf eseri kitabı raftan kendinize bakarken görürsünüz, bu sefer merakınıza yenilerek yemişim önceliğini dersiniz ve raftan kitabı alıp yutarcasına okumaya başlarsınız... İşte sevgili Serhat Poyraz’ın Şehristan Rivayetleri kitabı benim hayatıma böyle girdi.

Konstantiniye’de sıradan bir gün. Dilenci çocuk, avare avare gelip geçenlerin yüzlerine bakınmaktadır. Belki azıcık da olsa yardım ederler diye. Derken o çocuğun hayatını sonuna kadar değiştirecek bir el omzundan çeker alır onu ve bir teklifte bulunur.

Teklifte bulunan Kara Agop’tur. Teklifi alan başkişimiz Yavuz Ali’dir. Kimselerin ve hatta devlet erkanının dahi haberi olmayan loncanın adı Mest-i Esved’tir. Çocuğu hocası Penyücek’tir. En yakın arkadaşı Hayri’dir. Yavuz Ali’nin, loncanın yaptığı işleri onaylamadığı için ipten kurtardığı adam Ali Cengiz’dir. Konstantiniye’nin dokunulmazlığı da olan serserisi Macit’tir.

Bu kitap hakkında internetten bulabileceğimiz bütün yazılarda “büyülü” kelimesini kullanmışlar. Ortada büyü falan yok. Özenle seçilmiş karakterler, eski şehrin mahalleleri, gelenekleri, edebi- adabı var; okurunu sayfalardan içeri çekip gizli bir labirente sokan işgüzar bir yazar var; ortada son yılların “en iyi”si olabilecek gerçek bir roman var!

Serhat Poyraz, henüz 19 yaşında yazmaya başladığı romanını 23 yaşındayken bitirmiş. Dört sene sonra da yayımlatabilmiş. Bu kadar genç bir yazarın böylesine usta işi bir roman yazmasına ben akıl da sır da erdiremedim sayın okuyucu. Lâkin, okuduklarım bana “iyi edebiyat”a neden ihtiyacımız olduğunu bir kere hatırlatmaya yetti de arttı bile...

Serhat Poyraz’ın muhteşem ilk romanı “Şehristan Rivayetleri”, Türk Edebiyatına burun kıvıran mahrem yüzlere sille-i osmaniye nakşetmekten de geri kalmayacaktır. Serhat’ın üslûbunu ve yazı dilini çok meşhur başka bir yazarımıza benzetmekten de geri kalmayacak toplumumuz, eminim. Çünkü ve sanırım bu şekilde yazan iki yazarımız vardır Türkiye’de. İsmi ben söylemiyorum, okuyunca anlayacaksınız zaten.

Roman denilen şey böyle bir şey olmalı. Alkışlar Serhat Poyraz’a gelsin.

Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar

2 yorum:

  1. "Konstantiniye’de sıradan bir gün." diye bahsedildiğini görünce, bu kitap hakkında hiç bir fikrim olmamasına rağmen "İhsan Oktay Anar" geldi aklıma. Doğru mu acaba tespitim? :)

    YanıtlaSil
  2. Yeni bir yazarla tanışma hevesi taşımaktaydım bir süredir.
    Daha önce önermiş olduğunuz, yazılarınızda bahsi geçen, benim bihaber olduğum bir kaç kitaptan oldukça memnun kalmış biri olarak genç yazar da oldukça merak uyandırdı bende.
    bir üst yorumda bahsi geçen gibi benim de aklıma ilk olarak "Uzun İhsan" geldi.
    başkaları ne düşünür bilmem ama tadın bir benzerini bile sunabilecekse okuyucuya, takip etmeye değer.

    YanıtlaSil