SAYFALAR

18 Eylül 2012 Salı

Tutkuların en büyüğü: Ölüm

Ne kadar yaşarsak ölüm o kadar yanımızdadır. Düşünmemeye çalışsak da aslında attığımız her adım ölümün ta kendisidir. Günümüz yazarlarının en başarıları arasında gösterilen Haruki Murakami de buradan yola çıkıyor, ölümlerle dolu bir hayatta tutunmaya çalışan bir adamın hikâyesini anlatıyor bize. Yirmilerinin başındaki Vatanabe daha lise yıllarında en sevdiği arkadaşını kaybediyor. Sonrasında da ne yaparsa yapsın ölümden kaçamadığını anlayıp ölümün yaşamın karşıtı değil bir parçası olduğunu düşünmeye başlıyor.

Genç yaşında hayatını bir bataklık olarak gören, etrafından geçen gidenlerin farkına bile varmadan girdiği çıkmazdan kurtulmaya çalışan Vatanabe’nin öyküsü zaman zaman şiirsellik, zaman zaman erotizm, zaman zaman olağanüstülük barındırsa da aslında gerçekliğimizin yalnızca bir parçası.

Mutsuz günlerin ardından mutlaka iyi günler gelir mi? Mutsuzluğun çaresi kendini her şeyden soyutlamak mı? Yoksa bir kere mutsuz başlamışsa hep öyle mi devam eder her şey? Ne olursa olsun Murakami’nin de söylediği gibi “İnsan kaderine üzülmemeli. Bu yalnızca budalaların işidir.” Bu yüzden de ölüm ve diğer umutsuzluklar için endişelenip geç kalmaktansa zamanı avuçlayabilmeli insan. Zira, ölüm tutkuların en büyüğü ve en tehlikelisidir, kapılınca geri dönüşü zor olur. Ama bazıları da bu tutku sayesinde nefes alır, yine de mesafeyi korumayı bilmek gerekir. Murakami İmkânsızın Şarkısı kitabında koruyamayanların öyküsünü yazıyor, ama bunu yaparken de bir yandan umutsuzlardan korunmak için yapılması gerekenlerin bir reçetesini çıkarıyor.

Ümran Kio 

1 yorum:

  1. Murakami'nin okuduğum ilk kitabı.Etkileyici,yalın. Okunmalı mutlaka.

    YanıtlaSil