SAYFALAR

7 Eylül 2012 Cuma

Edebiyat, tarih ve aşk okumak isteyenlere

"Bütün dostlarımı selamlarım. Umarım, uzun gecenin ardından gelecek olan sabahın kızıllığını hâlâ görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum." yazmıştı Stefan Zweig, özenle geride bıraktığı veda mektuplarının birinde. Karısı Lotte ile birlikte, 23 Şubat 1942’de zehir içerek intihar ettikleri odada, masanın üzerine bırakılmış, pulları dahi yapıştırılmış pek çok mektup kalmıştı geride. Ve Stefan Zweig’in, çağını ve sonrasını oldukça etkileyen eserleri, kitapları, düşünceleri…

Stefan Zweig, dünya edebiyat tarihinin en önemli ve en güçlü kalemlerinden biri. Laurent Seksik ise bir doktor-yazar. Tıp eğitimini aldıktan sonra doktorluk yapmaya başlayan, 1999 yılında ise ilk romanı yayınlanan yazar, 2010 yılında yayınlanan Stefan Zweig’in Son Günleri’nde Nazi işgali altındaki Avusturya’dan kaçan ve Londra ve New York’tan sonra Belçika’ya giden Zweig ve ikinci eşi Lotte’nin son 6 ayını anlatıyor.

Stefan Zweig’ı, çağının önemli yazar ve düşünürlerini, edebiyata ve çağın olaylarına karşı duruşlarını, mücadelelerini, Nazi dönemini, savaşları, aşkı ve acıları okuyoruz yazarın son günlerinde.

Salt bir edebiyatçının hikayesini değil o dönemi de gözler önüne seriyor aslında kitap… Stefan Zweig oradan oraya savrulurken, mücadeleyi değil de kaçmayı seçmiş olmanın vicdan azabıyla yazıya, edebiyata tutunmaya çalışırken yaşadıkları, okudukları ve uzaktan izledikleri çağın olaylarını da net bir şekilde aktarıyor. Zweig’in okuyup etkilendiği bir gazete haberi bile bizi o döneme götürüyor:

“Viyana Belediyesi Yahudilerin oturduğu dairelerde gazı kesme kararı aldı. Bu konutlarda gazla intihar edenlerin artması, vatandaşın rahatını kaçırdığından, gazla intihar etme, bundan böyle kamu düzenini bozmak olarak kabul edilecek.”

Zweig’in kaçtığı ve sürekli özlediği dünya tüm değerleriyle bir savaş alanına dönerken, yazar anılarının dahi yağmalandığını hissediyor ve onlarla birlikte o da gittikçe derin bir bunalımın içine düşüyor. Bir müddet yazmaya, edebiyata tutunmaya çalışıyor. Otobiyografisini (Dünün Dünyası) de bu dönemde yazıyor. Yazarken tek amacı 'harabelerin orta yerine bir mezar taşı dikmek' aslında.

"O 'bizler vardık' demek için kelimeler aramıştı sadece…"

Ancak sonrasında kelimeleri bulamadığı, hiçbir şey yazamadığı bir dönem başlıyor. "Zihni, Yahudi dünyasının sureti gibiydi. Küller altında kalmış bir toprak." Umutsuzluğu derinleşiyor. Tehditler alıyor ve tıpkı Walter Benjamin gibi yanında hep küçük bir şişe zehir taşımaya başlıyor.

Yol arkadaşı, ikinci karısı Lotte ise, sevdiği adamın çöküşü, eski eşin gölgesi ve uzakta olmanın etkileriyle gelgitler yaşıyor, acı çekiyor; ancak yazarın elini hiç bırakmıyor.

Laurent Seksik, Stefan Zweig’in ve karısının birlikte intihar ettikleri o güne dek, altı ay boyunca yanı başlarında durup o ‘tercih edilmiş gidişin’ hikayesini anlatıyor. Her şeyin gerçek olduğunu bilerek bu yolculuğa eşlik etmek ise insanı inanılmaz etkiliyor.

Stefan Zweig'in Son Günleri, edebiyat ve tarih meraklılarının ve aşk üzerine gerçek bir hikaye okumak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap...

Merve Uzun
twitter.com/merveuzun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder