SAYFALAR

23 Haziran 2012 Cumartesi

Hayat endişesini sorun etmeyen bohemlere

Okuma yelpazeminizi geniş tutmak adına kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Türkiye’de ilk basımı 1988’de, elimizdeki 3. basımı 2012’de Ayrıntı Yayınları tarafından yapılan, Almanca aslından Tevfik Turan tarafından çevrilen kısa ama ağır romanla tanıştırayım sizleri: Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi. Tanıştığınıza memnun olacaksınız.

Bu zamana kadar adını pek duymadığımız yazarımız Peter Handke’dir. 1942 Griffen doğumludur, Graz Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Öğrenciliği sırasında Forum Stadtpark adıyla bir araya gelen genç edebiyatçılar topluluğuna katılmıştır. Üniveristeyi bitirdiği yıl Amerika’ya gitmiştir. Orada “yerleşik” edebiyata yönelttiği eleştirilerle büyük ilgi toplamıştır. İkinci Dünya Savaşı sorası deneysel edebiyat yaklaşımının önemli adlarından biri olmuştur. Dilin yapmacıklığını, insanlar arasında ilişki kurmadaki yetersizliğini ve giderek insana yabancılaşmasını romanlarında sık sık işlemiştir.

Roman “Kaleci topun yuvarlanıp çizgiyi geçişine baktı...” cümlesiyle açılıp tam ters bir eylemle bitmektedir. Burada yazarın derdi kesinlikle “dil”in doğru kullanımıdır. İnsanlar arasındaki bütün iletişimsizliklerin kaynağı da dil olgusu olduğu için, yazar kurguya yer bırakmayacak şekilde “olay”ı anlatmıştır. Bu olayı da eskiden çok tanınmış bir kaleci olan, şimdilerin işsiz güçsüzü, geçimsizi Josef Bloch üzerinden anlatmaktadır.

Handke’ye göre, “Edebiyatın görevi toplumsal koşullandırmayı yıkmak ve kültürün insan ve doğa üstündeki baskısını kaldırmaktır. Ama edebiyatın kendisi de her zaman için kültürün bir parçasıdır ve dolayısıyla kendi içine dönük ve kendine yeniktir. Yazmak, kendi kendini hapsetmek, kendini yaşamdan uzaklaştırmaktır ve bu da bir tür şizofrenidir aslında.

Yalnızlık”, “boşluk”, “ilişkisizlik”, “dilin ilişki gücü” gibi temalarla örülü, iyi edebiyatın “zor” metinlerine ilgi duyan okurların büyük zevk alacakları bir yapıt.

Tuna Bahar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder