Tom Standage etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tom Standage etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2018 Cuma

İnsanın altı içecek üzerinden varoluş hikâyesi

“İnsanlık tarihinden değil, insan yaşamının çeşitli yönlerinin tarihlerinden söz edilebilir sadece.”
- Karl Popper [i]

Giriş
Popper’in de dediği gibi tarih insanın hayatına temas eden çeşitli faktörler aracılığıyla incelenebilir. Bu faktörlerden birisi de içecektir. Ki insanoğlunun nereye yerleşip yaşayacağını belirleyen temel kıstas sudur. İnsan suyun bulunduğu çevrelerde bulunmuş; köyler, kentler buralarda gelişim sağlamıştır. Zamanla hayatın vazgeçilmezi olan suyun yerine alternatif içecekler ortaya çıkmıştır. Tom Standage[ii]’in kaleme aldığı “Altı Bardakta Dünya Tarihi” insanın varoluşundan bu yana geçen süreci 6 farklı içecek üzerinden incelemiş, değerlendirmiştir. Anlatımı bira, şarap, damıtık içkiler, kahve, çay ve kola üzerinden kurgulamış, bu ilgi çekici yönüyle akıcılığı sağlamıştır.

Mezopotamya ve Mısır’da Bira
Doğada yetişen yiyecekleri toplama, avcılık gibi uğraşlarla yaşamını sürdüren insanoğlu bir süre sonra dikkate değer bir değişikle beraber yerleşik hayata geçerek çiftçilikle uğraşmaya başladı. Verimli topraklara sahip olan Bereketli Hilal[iii]bölgesi insanlık için inanılmaz bir alandı. Bu yaşam tarzına geçişle bölgede yetiştirilen tahıllarla (arpa ve buğday) yeni bir içkinin farkına varıldı. Bu içki giderek sosyal hayatın merkezine yerleşti. Dolayısıyla göçebelikten köy yaşamına geçişte tanıklık gösteren ve insanların dini, ekonomik, toplumsal hayatına yer edinen biranın kökeni, bizzat uygarlığın kökeniyle iç içedir. Sümerler zamanında bira önemli bir işlevi üstlenir. Bu işlev Sümer betimlemelerine de yansımıştır. Ortak bir kaptan kamışla bira içmek yani birisiyle bir şeylerini paylaşmak konukseverliğin ve dostluğun simgesiydi. Sosyal hayatta önemli bir figür olan bira Mısırlıların ve Mezopotamyalıların tüm yaşamlarına sindi. Karmaşık toplumların ortaya çıkışı, yazılı kayıt tutma ve biranın popülerliği vs. tahıl fazlasının sonucuydu çünkü fazlalık-artık değer devamında üretmeyi, yeni şeyler ortaya koymayı getirmiştir.

Yunanistan ve Roma’da Şarap
Kuzeydoğuda dağlık diyarlardan ithal edilen şarap ilk zamanlar Mezopotamya kültürü için egzotik ve sadece seçkinlerin içmeye gücü yetebildiği bir içkiydi. Arkeolojik kanıtlara göre ilk kez Cilalı Taş Devri’nde Zagros Dağları[iv]’nda üretilmişti. Müttefikleri ve düşmanları sürekli değişen şehir devletlerinden oluşan ve çağdaş Batı düşüncesinin kökeni olan Antik Yunanistan’da şarap ile beraber tahıl çiftçiliğinin yerini yavaş yavaş asma ve zeytin yetiştiriciliği aldı. Şarap üretimi geçimlik olmaktan çıkıp sınai çiftçiliğe dönüştü. Çünkü artık şarap bir zenginlikti ve tahıldan kazanacağının daha fazlasını insanlar bağcılıktan kazanıyordu. Dahası sosyal ve kültürel çevrelerde de çok yaygındı şarap. Symposion[v] adı verilen ve katılanların şiirde, retorikte yarıştığı, tartışmaların gerçekleştiği bir ortamda şarap içiliyordu ve Antik Yunan’ın önemli filozoflarından olan Platon[vi] dersler verdiği Akademi’sinde öğretim tarzı olarak symposion’u model aldı. Derslerinden sonra öğrencileriyle beraber kendi belirlediği talimatlara göre “arkadaşlığın keyfini çıkarmak ve öğrenilenleri tazelemek” için birlikte yiyip içerlerdi. Önemli bir rol üstlenen bu içki, diğer bölgelerde de popüler olmuştu ve ticaret hayatının ciddi bir parçası haline gelmişti. Aslında gemilerde taşınan sadece şarap değil, aynı zamanda Yunan uygarlığı da taşınıyordu. Bu şarap nakliyatları sayesinde kültür de geniş iklimlerde dolaşıma girdi. MÖ ikinci yüzyılda Akdeniz’de dengeler değişmiş, Yunanlıların yerine orta İtalyan halkı olan Romalılar almıştı. Ama tarih gösteriyor ki bazılarına göre bu egemen değişimi zafer değil, yenilgiydi. Çünkü çoğu Avrupalının köken edindiği gibi Romalılar da gerek köken gerek kültür olarak Yunan’ı örnek almıştı. Roma nüfuz alanını genişlettikçe Yunan entelektüel ve sanatsal miras da geniş bir coğrafyaya ulaşıyordu. Meşhur bir söz olan “mīlle viae dūcunt hominēs per saecula Rōmam” yani bütün yollar Roma’ya çıkar deyimi şarabın zamanın toplumsal yapısına etkisiyle farklı bir varyasyona dönüşür: “Tüm bağlar Roma’ya çıkar.”. Çok geniş sınırlara sahip olmasına rağmen imparatorlukta üretilen şaraplar merkeze yani Roma’ya ulaşıyordu. Burada elden ele geçerek ticari yaşama sunulan yahut seçkinlerin sofralarında yer edinen şarabın sosyal statüyü-farklılaşmayı simgeleyen bir yönü de bulunmaktaydı. Öyle ki MÖ 87’de iktidar mücadelesinden galip çıkan Gaius Marius[vii] rakibi Sulla[viii]’yı destekleyenlerin peşine düşmüş. Bu durumdan dolayı statüsü düşük bir ahbabına sığınan Marcus Antonius[ix]şarabın bu sosyal farklılaşması yüzünden canından olmuştu. Ahbabı hizmetlisini gönderip üst sınıf, seçkin bir şarap almasını istemiş; bu durum dikkat çekmiş ve sonucunda Marius’un adamları Antonius’u yakalamış ve öldürmüştü. Görüldüğü üzere sadece zevk işlevi görmeyen şarap, bir yönüyle Romalılara göre üstünlüğün, gücün sembolüydü. İslam’ın yükselişiyle beraber ise Hristiyan Avrupa dışında kalan eski Roma dünyasında köklü bir değişim yaşanmış, şarabın toplumsal olarak üstlendiği bu durum zayıflamış, bir yönüyle güç dengeleri Roma’dan İslam devletleri tarafına doğru ağır basmaya başlamıştır.

Sömürge Döneminde Damıtık İçkiler
MS 1000’li yıllarda Avrupa’da kültür denilince akla gelen şehir artık Roma olmaktan çıkmış, İslam devletlerinden olan Endülüs’ün başkenti Cordoba[x] olmuştu. Sarayları, camileri, kapsamlı kanalizasyon sistemleri ve en önemlisi de yarım milyon kitap barındıran halk kütüphanesine sahipti. 10.yy Alman vakanüvis Hroswitha bu şehir hakkında dünyanın mücevheri olarak bahsediyordu [xi]. Cordoba, Şam, Bağdat gibi önemli kültür merkezlerinde bulunan Arap bilginler çeşitli kaynaklardan çeviriler yaparak bilimsel ilerlemeler kaydediyor, bu ilerleme sırasında bir tekniği de geliştirip popülerleştirdiler: damıtma tekniği. Cabir bin Hayyan[xii] damıtma tekniğini düzenli bir biçimde şaraba uyguladı ve şarap, damıtık içkilere dönüştürüldü. Bu içkiler eskiden bira ve şarapta olduğu gibi toplumda egemen duruma geldi ve önemli bir ekonomik ürün konuma dönüştü. Arap bilginler bu sonuca gündelik içki olmaktan öte simyasal bileşen-ilaç gözüyle bakmakta idiler. Fakat Hristiyan Avrupa’sında bu durum yaygınlaşmış. Hem içecek olarak tüketilip günümüzde tüketilen viskinin kökenini oluşturmuş hem de çeşitli vaka-hastalıklara karşı tedavi gözüyle görülmüştür. Şarabın damıtılmasıyla oluşan bu yeni maddeyi 12.yy da Arap metinlerden öğrenen Michael Salernus[xiii] ilaç olarak kullanmış, Latince tıp metinlerinde mucizevi bir ilaç “aqua vitae” yaşam suyu olarak anılmıştı. Çeşitli alanlarda önem kazanan bu damıtık içkilerin bir çeşidi olan eskiden “köpek öldüren” adı verilen zamanla rom diye anılan sert içki hafifletmek için denizcilerin su, limon vs. ile karıştırmasıyla grog adı verilen yeni bir karışıma dönüştü ve denizlerde içecek olarak bira yerine grog kullanılması fark edilmeden 17-18.yy da İngiliz üstünlüğünün kurulmasında rol oynadı. Çünkü denizci ölümlerinin ana nedenlerinden biri de C vitamini eksikliğinden kaynaklanan iskorbüt hastalığıydı ve biranın yerini alan grog C vitaminine sahipti. Önemli bir meta olan rom ilginç bir tarihsel gücün sonucuydu. Şeker Araplar vasıtasıyla Avrupa’ya girmiş, Kolomb Amerika’ya götürmüş, Afrikalı köleler tarafından yetiştirilmiş ve şekerin posasından damıtılmıştı. Yazarın ifadesiyle rom, Avrupalıların görmezden geldiği köle ticaretinin zalimliği olmadan varlığını koruyamazdı ve bir yanıyla rom birinci küreselleşme döneminin zaferinin ve baskıcılığının sıvı cisimleşmesiydi. Ayrıca siyasi bir boyutu da vardı. Amerika’da rom ticaretinin Fransa lehine olmasından dolayı kaygılanıp belli kalıplar çerçevesinde olmasını isteyen İngiltere’nin çıkarttığı Melas Yasası'nın[xiv] uygulanmaması, Amerikan bağımsızlığına giden yolda ilk kıvılcımdı. 1781 yılında Amerika’nın kurulmasından sonra John Adams[xv] şöyle demiştir: Melasın Amerikan bağımsızlığında önemli bir unsur olduğunu itiraf etmekten neden utanmamız gerektiğini bilmiyorum. Birçok büyük olay, çok daha küçük nedenlerin sonucu olmuştur.

Akıl Çağında Kahve
Diğer içkilerden farklı olarak arılığı ve kendindeliği arttıran, beynin kuvvetli besini, ayık içki, kahve; imgelemin bulutlarını ve kasvetli ağırlığını dağıtan, şeylerin gerçekliğini hakikat ışığıyla aniden aydınlatan kahve.Jules Michelet[xvi]

17.yy’dan itibaren düşünürler Yunan felsefesinin kesinliklerini sorgulamaya başladılar. Galileo[xvii], Bacon[xviii] gibi öncüler kör inancı reddedip, gözlem ve deneyden yana tavır aldılar. Bu yeni rasyonalizmin Avrupa’ya yayılmasıyla birlikte yeni bir içecek, kahve, yaygınlaşmaya başladı. Kahvenin zihinsel olarak bedene etkisini fark eden bilim insanlarının, entelektüellerin, kâtiplerin vs. vazgeçilmez tercihi oldu. Bir anlamda diyalektiksel bir madde haline dönüşerek alkolün anti-tezi konumunu aldı. Alkolün sarhoş edici, gerçekliği bulanıklaştıran etkisine karşın ayıltıcı, algılamayı yükselten bir içecek olarak görülmeye başlandı. Dahası, Yunanlıların ve Romalıların tanımadığı bir şey olduğu için bu içeceği tadıyor olmak bir bakış açısına göre eski dünyanın sınırlarının ötesine geçebildiklerini vurgulamanın yoluydu. Akıl çağı için idealdi. Kahveyi içecek olarak üretme, tüketme pratiği Yemen’e ait bir yenilik olduğu söylenir. Zamanla kahvelerin tüketildiği mekânlar olan “kahvehane” sosyal hayatın vazgeçilmezi olacak ve enerjisini kahveden alan bir iş ağı, platform konumunu alacak, hatta siyasi, dini, edebi, bilimsel çalışmaların merkezi olacak bir kültür haline dönüşecektir. Thomas Macauley[xix] bir kitabında şunları yazar: “Yabancılar Londra’yı diğer kentlerden ayırt eden şeyin kahvehane olduğunu söylüyorlardı. Kahvehane Londralının eviydi, bir beyefendiyi tanımak için Fleet Street’te ya da Chancery Lane’de oturup oturmadığı değil, Grecian’a ya da Rainbow’a düzenli gidip gitmediği sorulurdu.”. Çeşitli meslek gruplarının ilgisine göre farklı farklı kahvehane çevreleri oluşacaktır Avrupa’da. Kahvehaneler öyle bir toplumsal itibar belirleyicisi haline dönüşmüştü ki ticaret erbabı için mesken olan Jonathan’s Kahvehanesinden kovulmak önemli bir iş kaybı anlamına gelirdi. Önemli bir siyasal alan işlevini gören kahvehane kültürü, Voltaire’nin fikirlerinden dolayı İngiltere’ye gönderilmesiyle oradan gördüğü izlenim-tecrübeler yoluyla Paris’e girmiştir ki 89 devrimine uzanan süreçte önemli bir rol üstlenmiştir.

Çay ve İngiliz İmparatorluğu
Günümüzde insan hayatının vazgeçilmezi olan, her saat tercih edilebilen çayın kökeni Çin’e dayanır. Dünyaya yaygınlaşması ise güneşin batmadığı imparatorluk deyimiyle anılan İngiltere’nin doğuyla -masum ifadesiyle- etkileşimi sonucu olmuştur. Sudan sonra belki de en fazla tüketilen içecek olan çay, bir yönüyle, emperyalizmin, sanayileşmenin öyküsüdür. Doğu Hindistan Kumpanyası[xx] olarak bilinen şirket zamanla İngiliz gücünün doğudaki tezahürü konumuna geldi. William Playfair'e[xxi] göre bu şirket zamanla sıradan, sınırlı bir tüccarlar topluluğu iken Doğu’nun yargıcı haline geldi. İngiltere’ye ulaştığında ilk olarak seçkinlerin gözdesi olan çay, toplum genelinde pahalılığı yüzünden ulaşılamayan bir metaydı. Çayın yerine daha ucuz olan kahve tercih ediliyordu. Zamanla her eve giren çay İngiltere’de herkesin içtiği bir ürün haline dönüşmüş ve bu durum nedeniyle “İngiltere ve Çay” ayrılmaz bir ikili olmuştur. 18.yy sonlarına gelirken bir mucit olan Richard Arkwright[xxii] iplik eğirme tezgâhı geliştirdi. Bu gelişme ilk modern fabrikaya dönüştü ve İngiltere’yi sanayileşmiş ülkeye dönüştürdü. Diğer alanlara da yansıyan bu gelişme dizisi bireysel el gücünün işlevini makineye devretti ve sonuç itibariyle geleneksel olan işgücünü olumsuz bir şekilde etkiledi. Makineleşmeden dolayı süregelen İngiliz mallarındaki bolluk ve ucuzluk dış sermayeyi iflasa sürükledi. 17.yy’da kâtiplerin, işadamlarının vazgeçilmezi olan kahve gibi, bu yeni gelişmeler sonrası çay da fabrikalardaki işçilerin vazgeçilmezi haline dönüştü. Fabrika sahipleri işçilere “çay molaları” vermeye başladı. Doğu Hindistan Kumpanyası’nın yaptığı bu çay ticaretinde dış sebepler dolayısıyla dalgalanmalar yaşandı ve şirket İngiltere’ye karşı borçlu konuma düştü. Çayın yaygınlaşmasından dolayı değerinin azalması da bu borcun ödenmesini zora soktu. Bu sefer şirket afyon ticaretine başlayarak çaydan daha fazla kar sağladı. Afyon ticaretinden dolayı kötüleşen Çin-İngiliz ilişkileri artık öyle bir aşamaya gelmişti ki çeşitli nedenlerden dolayı savaş (1839-1842) patlak verdi. İngiltere teknolojik üstünlükten dolayı savaşı kazandı, savaş sonrası imzalanan Nanking anlaşmasıyla[xxiii] beraber İngiltere için egemenliğini genişleten, Çinliler için ise son derece alçaltıcı olan yaptırımlar geldi. İngiltere Çin’in limanları üzerinde söz sahibi olmuştu artık.

Coca-Cola ve Amerika’nın Yükselişi
Fastfood sektörünün temel ürünü olan kola Mayıs 1886’da bir eczacı olan John Pemberton[xxiv]’un ilaç denemeleri sırasında bulunmuş, ilk zamanlar tıbbi bir ilaç olarak satışı yapılmış daha sonra serinletici bir içecek olarak sektör değiştirmiştir. 2014 yılında en değerli 3. Marka olan Coca-Cola’nın yükselişi Amerika’nın yükselişi ve onun değerlerinin cisimleşmesiyle eşdeğer görülebilir. Tıpkı İngiliz imparatorluğunun serüvenini bir fincan çayda görebildiğimiz gibi, Amerika’nın küresel alanda yükselişini de kolayla beraber görebiliriz. Amerika’nın içe dönük politikadan küreselleşmeye yönelik politikaya yüzünü çevirmesiyle beraber Coca-Cola da küresel bir marka haline dönüştü. ABD dünyaya yayıldıkça Coca-Cola da onlarla beraber yayıldı. Öyle ki şirketin başkanı maliyeti ne olursa olsun Amerikan askerine 5 sente bir şişe Coca-Cola temin edebilir diye açıklama yaparak aynı zamanda markanın yurtsever, Amerika’nın savaş çabalarını destekler bir görünüm almasını sağladı. Artık Amerikan askerinin bulunduğu yerde talep üzerine kola üretim fabrikası da açılmaktaydı. 2. Dünya savaşı yıllarında bir reklamında geçen sözler “Amerika ve Coca-Cola” ilişkisini özetlemektedir aslında: “Bir ABD savaş gemisinin gittiği her yere Amerikan yaşam tarzı da gider… Doğal olarak Coca-Cola da.

Sonuç
Bu 6 içecek türüyle insanlığın geçmişi tanımlandı. İlk yerleşim yerleri insanların temel ihtiyacı olan su kıstas alınarak kuruldu. O vazgeçilemezdi çünkü. Geleceği anlatacak-tanımlayacak içecek de tekrar tarihin başından beri önemli rol oynayan su mu olacak acaba? Altın, elmas, petrol vs. gibi kaynaklar için yapılan savaşlar yerini suya mı bırakacak gelecekte? 1979’da Mısır devlet başkanı Enver Sedat[xxv] şöyle diyordu: "Mısır’ı tekrar savaşa sokacak tek konu sudur.

[i] Karl Raimund Popper, Avusturya kökenli Britanyalı felsefeci (1902-1994)
[ii] The Economist dergisi bilim ve teknoloji muhabiri olan İngiliz gazeteci, yazar.
[iii] Lübnan, Suriye, Irak, Türkiye’nin güneydoğusu ve Mezopotamya’yı içine alan verimli bir bölgedir. Ekvatora doğru bakan bir hilal şeklinde olduğu için Bereketli Hilal adını almıştır.
[iv] Zagros Dağları ya da Zağros Dağları, İran ve Irak topraklarında bulunan büyük dağ zinciri. İran’da uzandığı bölgeye ismini vermiştir. Uzunluğu İran’ın Irak sınırından Basra Körfezi’nin güneyine kadar 1.500 km’dir.
[v] Antik Yunan’da erkeklerin toplanıp şiir okuduğu, retorikte yahut çeşitli meselelerde tartışıp yarıştığı bir şölen,parti.
[vi] Platon ya da İslam dünyasında Eflatun olarak bilinen, Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusudur.
[vii] Gaius Marius Romalı general ve kariyeri boyunca eşi benzeri görülmemiş biçimde yedi kere konsül seçilmiş siyasetçi.
[viii] Lucius Cornelius Sulla Felix, genel olarak bilinen ismiyle Sulla. Romalı general ve devlet adamı.
[ix] Romalı komutan
[x] İspanya’da bulunan Cordoba-Kurtuba ilk olarak Romalılar tarafından kurulmuş tarihi bir kenttir. 8.yy’da Endülüs Emevileri tarafından başkent yapılmış, uzun yıllar Müslümanların elinde kalmıştır.
[xi]http://scholarship.claremont.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1042&context=pomona_fac_pub(sayfa 5) Bahsi geçen kitap: Hrotsvitha of Gandersheim
[xii] Ebû Mûsa Câbir bin Hayyân Batıda daha ziyâde Geber olarak tanınan, Abbâsîler döneminde yaşamış ve İslâmiyet’te fen bilimlerinin temelini atmış olan Farsî çok yönlü bir fen bilgini
[xiii] İtalyan simyacı.
[xiv] İngiltere’nin Amerika’daki kolonilere Fransız ve Hollanda Batı Hint Adalarından kaçak olarak şeker ve melas getirilmesini önlemek ve kolonilerden sağladığı gelirleri artırmak amacıyla çıkardığı yasa.
[xv] Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki ilk Başkan Yardımcısı ve 2. Başkandır.
[xvi] Fransız Tarihçi (1798-1874)
[xvii] Galileo Galilei, İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçidir.
[xviii] Francis Bacon filozof, bilim insanı, avukat, hukukçu, devlet adamı ve yazar.
[xix] İngiliz tarihçi. (1800-1859)
[xx] Doğu Hindistan Şirketi veya İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, Doğu Hint Adaları’yla ticaret amacıyla kurulmuş olan; ama daha çok Hint altkıtasıyla ticaret yapan bir İngiliz (1707’den sonra Britanya) anonim şirketiydi.
[xxi] İskoç ekonomist (1759-1823)
[xxii] Sir Richard Arkwright, İngiliz sanayici. Bir devrim açan dokuma tezgâhını buldu. (1732-1792)
[xxiii] Nanking Antlaşması, 29 Ağustos 1842 tarihinde Birleşik Krallık ile Çing Hanedanı arasında Afyon Savaşı’nı bitiren anlaşmadır.
[xxiv] John Stith Pemberton, ABD’li eczacı. Coca-Cola’nın ilk üreticisi. Pemberton’un 1886 yılında bir ilaç olarak ürettiği şurup, küçük değişikliklerle alkolsüz bir içecek olarak küresel bir tüketici kitlesine Coca-Cola markası olarak ulaşmıştır.
[xxv] Muhammed Enver Sedat, Mısırlı Arap asker ve siyasetçi. Mısır’ın ikinci cumhurbaşkanıdır.

Hasan Basri Yapıcı
twitter.com/hbasriyapici