Muzaffer Serkan Aydın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muzaffer Serkan Aydın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Mart 2014 Pazartesi

Tam uyanırken kalpten çıkan ses

Bülent Parlak "Mezar taşında ne yazsın isterdin?" diye sorduğunda, "Bir rüyaydı, uyandım" demiştim. Muzaffer Serkan Aydın'ın ilk şiir kitabı "Gerçek Rüya"da böylesine bir etki gördüm.

Şair sanki bir sürü rüyadan (savaştan), ilk adı olan muzaffer bir komutan edasıyla uyanmış gibi. Unutulmamalı ki ganimet dediğimiz şeyler aslında mağlubiyetlerde yatıyor. İnsana ne öğretirse mağlubiyetleri öğretiyor, zaferleri değil. İşte tam da burada yenilmekle kabullenmek arasındaki farkı öğrenmiş oluyoruz. Nedir o fark? Kader.

İtibar dergisi vasıtasıyla şiirlerini okumuş ve daha sonra aramızda 1 yaş olduğunu öğrenince kendi kuşağımdan bildiğim Muzaffer Serkan Aydın'ın dizeleri ne mağrur ne de mağdur. Kendi uyanışına okuyucuya da dahil etmek istiyor ve aslında rüyanın, asıl gerçeği görmek için bir vesile olduğunu da anlatmak istiyor. Bu anlatış tekniğinde bazen kafiyeye, bazen de seri benzetmelere başvuruyor. Sade ve güçlü. Bu ikisi, ateşle barut gibidir oysa. Şair ansızın yakalandığı kabuslara, okuyucuyu da yakalatıyor. Birlikte düşüyor göz kapakları, belki bir şekerleme belki de bir iç geçiş.

Kitaptaki ilk şiirinin adı "İçindekiler", adeta diğer şiirlerin de içeriğini açık ediyor:

"Ben, hep kalbimin sesini dinledim - kırılırken çıkardığı..
Bir sona götürdü bu, işte bu beni; her şeyin baştan başladığı.."

"Mehter Gambiti" şiirinde yukarıdaki ses devam ediyor sanki:

"Konuşmuyorum, haşa!
Yüzümdeki çatlaktan
Sızıyor sesler.."


"Koşma Hissi" şiirinde kendiyle konuşuyor şair:

"Sorun sende değil, bende dedim kendime..
Sıkıntıdan bir zırhım var, kaşındırır, neşe işlemez..
Yaşamıyorum artık, böylece kimse beni öldüremez."


"Karıncanın Rüyası" şiirinde ise kelime oyununun içine zorlukları gizliyor:

"Eski fotoğraflar çekilir gibi değil..
Kalbim bir halifedir geceleri,
Sanrının yeryüzündeki gölgesi.."


Kitaptaki en sevdiğim dörtlük ise "Gölgeden" şiirinde:

"Yoruluyor kapıların artık açılmaktan.
Yazgın bile yadırgıyor tüm bu olanları.
Kendini çıkartamıyorsun bir camın ardından bakınca.
Üzülme, herkes kendine dönüşür hikâyenin sonunda."


Yazının başındaki mezar taşı isteğimi, Muzaffer Serkan Aydın'ın kitabının arka kapağı tamamladı. Şu dizeler vedalaşıyor okuyucuyla kitap bittiğinde: "Yaşadı denemez, bir müddet ölmedi sadece.."

Rüyadan uyanmak, sanıldığı gibi kolay değildir. Neler gizlidir onun içinde kim bilir? Belki bu hırpalanmış ip gibi dizeler, okuyucuya bir şeyleri izah eder...

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler