Minnet Eylemem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Minnet Eylemem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2019 Pazar

Minnetsiz bir ruhun özgürlüğe ve Dost'a çağıran sesi

Minnetsiz bir ruhun isyankar sesini okuyoruz Yağız Gönüler'in "Minnet Eylemem" kitabında. Kitabın kapağında bir yılkı atı karşılıyor bizi. Kitaptaki şiirlerin pek çoğunda güçlü bir imge olarak yer alan 'at' daha kitabın kapağında özgürlüğü ve toprağa dönüşü çağrıştırıyor bize. Şiirlerin geneline; baba, oğul, mü'min, kent, kapitalizm, tarih, aile, yoksulluk gibi temalar yayılmış durumda. Üç bölüme ayrılmış kitabın bölüm isimleri de şairin sözüne bir yemin anlamı kattığını fısıldıyor bize: Ekmek, Mushaf, Ekmek ve Mushaf. Söylediğimiz sözden ne denli emin olduğumuzu kanıtlamak için "Ekmek Mushaf çarpsın ki!" diye yemin etmişliğimiz çoktur.

İlk şiirin "Merhaba", son şiirin "Elveda" başlıklarını taşıması da rastgele bir tercih değil bilinçli bir seçimdir. "Baba" kavramı şiirlerde; geçim sıkıntısı ve yoksullukla birlikte yer buluyor kendine ve kutsal bir mertebe kazanıyor evladın gözünde. "Sana Söz Yine" şiirindeki şu dizeler 'baba'nın aile reisliği rolünün kapitalizm karşısındaki durumunu gözlerimizin önüne seriyor.

"Eve dönerken ne alayım
Bu asla duygusal bir soru değil"

Pek çok babanın cevabından korktuğu ama sormaya mecbur olduğu bir sorudur bu. Yine "Önce Ölür Babalar" şiirinde de erkeğin bir baba olarak meta karşısındaki çaresizliğini okuyoruz.

"Önce erkekleri harcar hayat
Kombiler, benzinler, ekstreler yoluyla
Patronların evdeki üç çocuğu umursamazlığıyla
...
Önce ölür babalar
Çünkü yalnız çeneleri vardır
Koynuna cüzdanlarını alan kadınların"

Şair şiirin sonuna doğru sesini isyana bürüyor ve haykırıyor.

"Dünyaya gelmesin babaları mutsuz olan çocuklar
Ya da akciğer kanserinden ölmesin bir sigaralık ferahlığı olanlar."

"Adım" şiirinde de baba ve oğul ilişkisi üzerinden babanın çaresizliğini sunuyor bize şair.

"Oğluma iğne yaparken o hemşire sırıtmasaydı
Gülseydi bir kere tüm garipler, fakirler, evsizler."

Şair kendi oğluna da sesleniyor. "Bir Zamanlar Bu Ülkede" şiirinde;

"Sana koca bir kitaplık, koca bir ana, koca bir omuz / sana koca bir Türkiye, yeni değil" dizelerinde hem aile kavramına vurgu yapılırken hem de Türkiyenin köklü tarihine bir vurgu var. Aynı şiirin son dizelerinde şair acı bir gerçeği haykırıyor;

"Büyüdükçe dünyadan tiksineceksin
Sakın şaşırma."

"Altıpatlar" şiirinde de babalığın ağır yükü hissediliyor:

"Baba olmak kocaman bir taştır her an fırlamaya hazır
Fırlatılmaz baba çünkü sığmaz bir ele."

"Eve Dönemeyince" şiirinde ise şair baba'yı aile kavramıyla eşliyor ve ailenin varlığını babanın varlığına bağlıyor.

"Babalar eve dönemeyince hayat devam etmez.
Orada biter hayat ev için, ocak için.
Umut biter."

Kitapta yer alan şiirlerde şairin eleştirisinden nasibini alan bir diğer kavram da kentleşme ya da modernizm. "Uzaktaki Yakın" şiirinde kentleşmeye eleştirisini şu dizelerle yapıyor;

"Uzay çağında yaşıyormuşuz öyle diyor muhtar 
Belediye başkanı kol kola geziyor birkaç müteahhitle 
Bölünecek aileler gösteriyor, satılacak gönüller 
Kondular tehdit ediliyor, çocukların maçını kamyonlar bölüyor 
Hiç durmadan dönüşüyor arsız bir cehenneme."

Aynı şiirin devamında eski ve yeni sokak karşılaştırması görülüyor.

"Halk otobüsünde gebeler ayakta durunca
Çimen görmek için bilet almak zorunda kalınca
Evde ekmek kalmayınca ve gece karnım acıkınca
Karnımda taşırım yüreğimi çünkü kimseler duymaz açlığını
Açtır benim yüreğim yer sofralarına
Kapı tokmaklarına, misafir odalarına
Kimsenin kimseye sırtını dönmediği
Çocukların ayaklarını babalarının ağızlarına sokmadığı günlere açtır karnım
Geçmişin merakı geleceğimi yıpratır, yıpratır, yıpratır."

Modern yaşam "kiracı" diye bir kavramı da soktu hayatımıza. Kiracılık ve kiracıya bakış açısı da şairin eleştirisinden nasibini alıyor.

"Sondan Bir Önce" şiirinde; "aşırı yük yazıyor asansörde ben binince / kiracı olduğumu anlamış gibi yazıyor" dizeleri gündelik yaşamın her anında insanların ekonomik durumlarının ağırlığını üzerinde taşıdıklarının göstergesi. "Plaza Türküsü" şiirinde de modern insanın yozluğunu okuyabiliyoruz.

"...
Sokak çocuğundan korkarlar, gözleri security arar ve sonra hemen taksiiii"
...
Madencilere pek üzülürler yetin üstündeki madende her gün öldüklerini görmezler
...
Acayip muhaliftirler ev ve mobilya dergileri okuyup orta doğuyu çözerler
Masalarını paylaşmayı sevmezler ama askeri ve sınırları gereksiz bulurlar
...
Ne Türk müziği ne de Türk tarihi kabul ediyor nesai saatlerimi."

Şair; mü'min ve Müslüman tanımlarını da sorguluyor. Kentsel yaşam ya da modernizm içinde evrilen İslam'a bir karşı duruş sergiliyor. "Hayatı Kolaylaştıran Dizeler" şiirinde;

"Ne fena / cumaları Allah'a daha çok inanıyorlar" dizeleri ibadetin bir alışkanlığa dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

"Akşamları" şiirinde; "Kaylûle / evine kat çıkan sahabeye selam vermeye Resûlün / genellikle orta katları tercih eden utanası ümmeti / ... / evine selamsız ve ayakkabıyla girip / tuhaf sevinçler peşinde hikmet arayan sevgili rezil ümmet" dizeleri ise samimiyetimizi çoktan kaybettiğimizi gösteriyor.

"Altıpatlar" şiirinde; "insanın kendine yük oluşu bir varoluş problemi olamadı / omuzlarda dağların kaldırabildiği şeyler yoktu" dizeleri Allah ve kul arasındaki sırrın unutulduğunu söylüyor.

Şair, at ve yol üzerine pek çok imge kuruyor. Özgürlük ve yakınlaşmayı bu iki unsur üzerinden vermeye çalışıyor. Derviş yolda gerek düsturunca uzaklaşmayı yakınlığa şart görüyor.

"Atımı dürüstlüğün bahçesine bağlardım..."
"Adalar çok banaldir ama fayton güzeldir atlarımızın öldürüldüğünü bilmezler"
"Kılıçlarımızı ve atlarımızı geri alacağımız günleri bekliyoruz"
"Adıma uygun bir at bulsam buradan gideceğim"
"Atlarımız öldü dilimiz döndü amentümüz silinmedi göğsümüzden be hain"
"Son model her şeyden vazgeçip atlarımıza da kavuşuruz bir gün korkma"

Her şiirde bir sıkışmışlık, bunalmışlık var. Plazaların, gökdelenlerin, araba kornalarının, yetişilmesi gereken mesailerin arasında sıkışmış bir meczup, bizi özgürlüğe ve Dost'a çağırıyor. Bunu yaparken bütün riyakarlığımızı da yüzümüze vuruyor. Keyifli okumalar.

Erhan Çamurcu
erhan.hoca.55@hotmail.com

11 Mayıs 2017 Perşembe

İstikametten memnun olmayan, gidişata itirazı olan mısralar

"Minnet Eylemem", Yağız Gönüler’in "Kırılınca Klarnet"ten sonraki ikinci kitabı. İkinci şiir kitabı… Minnet Eylemem, dünyanın dehşet bir hızla yol aldığı istikametten memnun olmayan, gidişata itirazı olan genç bir şairin mısraları… Gidişata direnişin, suları tersine akıtmanın zorluğundan damıtılmış şiirler okuyucuyu düşünmeye, gidişatı sorgulamaya çağırıyor. Yeninin, modernin bizi içine çekerek tüketmesine yine bizim inancımızdan, geleneğimizden aldığı güçle direniyor. Bir direnişi örgütlüyor mısralarda en kavisinden. Önümüze sunulan her tavsiyeye, her tercihe kulak vermememiz gerektiğinden bahsediyor. Yalan dünyanın ziynetine aldanmış, kaderini harama ipotek etmiş Resulün ümmetine birer tokat gibi her mısra. Gönüler sızılı bir şair. Sızısı var, derdi… Çok asil, çok kadim bir yaradan sızan bir sızı… Mısraları bazen samimiyetten bir ırmak gibi çağıldıyor, bazen yatağını aşındıran bir sel gibi coşuyor, bazı bazı kırgın akıyor… Öfkeleniyor, üzülüyor, sinirleniyor. En sonunda inanmışlığın mutmainliğine uzanıyor bütün zamanların yorgunluğuyla.

Evet, gönlü yoran, aklı yoran bir çağda yaşıyoruz. Her şeyin aynileştiği, farklılıkların törpülendiği zamanlar. Samimiyetin kaybolduğu, aynı yerde ve zamanda yaşayanların aynı dili konuşmadığı, dillerden gerçekten çok yalanın sadır olduğu zamanlar. Gönüler işte bunlardan bahsediyor. “Leğen gibi göbeğiyle az yemeyi öğütleyenler/ Kim olduğu konusunda hiçbir şey bilmeyenler”den…

Minnet Eylemem, çok manidar bir isim olmuş kitaba. Biz Allah’tan başka kimseye minnet etmeyen bir dünyanın çocuklarıyız. Beklentisiz bir beklentideyiz aslında yeryüzünde. Yeryüzü maceramız baştan başa bir imtihanın izdüşümü aslında. Her ne kadar bu günlerde yeryüzünde çetin bir imtihanda olduğumuzu unutmuş olsak da… Yine şairin dediği gibi: “Yalan dünyayı gurbet bilmişiz/ Hakk’a kavuşmaya vuslat demişiz.

Yağız Gönüler hem şiirinde hem de şiir dışındaki yazılarında ekmek ve Mushaf’a fazla vurgu yapıyor. Zaten kitabın üç bölümünün isimleri de bu dediğimizi doğruluyor. Birinci bölüm ekmek, ikinci bölüm Mushaf, üçüncü bölüm ise ekmek ve Mushaf… Evet, helalinden, alın teriyle ekmeği kazanmak ve Mushaf’a koşulsuz bağlılık. Bizi tarih sahnesine çıkaran ve burada tutunmamızı sağlayan bu değerlere bağlılık olmuş. Ekmeğimize haram katmamak, dilimize yalanı almamak. Ve her zaman dünyalık için hiçbir kimseye minnet etmemek.

Minnet Eylemem'deki şiirler şiirsellik karmaşasına düşülmeden, söylenecekler imgeye boğulmadan söylenmiş şiirler. Artistik bir metin yok burada. Şairin ruhundan mısralara dökülen endişe var. Aynı zamanda var olana itiraz… Modern zamanlarda hayatımızın içinde ne varsa Gönüler’in şiirlerinde de onlar var. “Plaza Türküsü” adlı şiiri mesela… Yeni bir yaşam türünün mekânı, yeni insanlığın ikamet ettiği plazalar… Oralardaki yaşamları çok iyi gözlemlemiş şair ve çok da iyi yansıtmış mısralara.

Yağız Gönüler’in Minnet Eylemem adlı şiir kitabı önemli bir Anadolu âşığı Kul Nesimi’nin Minnet Eylemem türküsü eşliğinde okunmalı. Anadolu ruhunun devamlılığı… Kul Nesimi’nin 17. yüzyıldaki avazına Yağız Gönüler 21. yüzyılda karşılık veriyor.

Muaz Ergü
twitter.com/muazergu
*Bu yazı daha önce dunyabizim.com'da yayınlanmıştır.

30 Mart 2017 Perşembe

Bir kitabın ismi ancak bu kadar yazarını işaret edebilir

Bir dostum kendini ele güne karşı borçlu hissetmemek için nasıl çözüm bulduğunu anlatıyordu. “Kimsenin bana iyilik yapmasına müsaade etmiyorum” diye özetlemişti bu dostumuz kendini minnet duygusundan korumanın yolunu. Minnet etmek insanı borçlu kılar. Karşısındaki insanda minnet duygusu oluşturmak ise yapılan iyiliği hükümsüz hale getirir.

Kimseye minnet etmeyen kişi aynı zamanda kimseye karşı taviz vermek, eğilmek ve yamulmak gibi omurga sorunları da çekmemiş olur. Minnet iyilik yapılanın boynunun borcudur. Bu borcun ağırlığı kişinin boynunu her gün biraz daha aşağıya doğru eğer.

Olursa şayet Allah’a karşı olmalıdır minnet ve de minnettarlık.

Önünde eğilmeye layık bir tek o vardır çünkü. Minnet duygularımızı harekete geçiren kişilerin karşısında Nesimî gibi söylemek lazım: “Har içinde biten gonca güle minnet eylemem / Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem / sırat-ı müstakim üzre gözetirim rahimi / iblisin talim ettiği yola minnet eylemem.

Minnetsiz insanlar iyilik dilencisi değildirler. Erdemlerini menfaatleri karşılığında unutup değiştirmezler bu yüzden.

Şairlerin çoğu minnetsiz insanlardır.

Bir başka deyişle, minneti az mihneti çoktur şairlerin. Ne devlet kapısında beklerler ne de devletlu halkasında esas duruşa geçerler. Yağız Gönüler boşuna kitabına bu ismi vermemiş: "Minnet Eylemem". Bir kitabın ismi ancak bu kadar kitabın yazarını işaret edebilir. İkinci şiir kitabını çıkaran Yağız Gönüler edebiyatı ortamlardan bağımsız minnetsiz hayatına yoldaş edinenlerden. "Kırılınca Klarnet"te kendine özgü bir ses ve söyleyiş yakalayan Gönüler, ikinci kitabında da bu ses ve söyleyişin çıtasını yükseltmeyi başarmış. “Beyazları iliklenmiş gibiyim” diyen bir şair yolun bundan sonrasını bir başına kaybolmadan gidebilir demektir.

Yağız Gönüler tasannu ve artistliğe tenezzül etmeyecek, yolunun üzerine düşen alkışlara minnet etmeyecek denli hayatı kolaylaştıran dizeler yazıyor.

Hayat şiiri yormadığı gibi şiir de hayatı daha bir kolay kılıyor şu dizelerde: “Kaylule / Evine kat çıkan sahabeye selam vermeyen Resulün / Genellikle orta katları tercih eden utanası ümmeti / Kenefin hemen bitişiğinde ayakta duş yapan / Bir de evinde bereket arayan / Östrojeni ve testosteronuyla karar veren."

Yağız Gönüler’in "Minnet Eylemem" kitabında yer alan şiirler tek söyleyiş şiirleri. Yanlış saymadımsa şayet 31 şiirden oluşuyor. Bu sayı aynı zamanda 1986 doğumlu şairin yaşına tekabül ediyor. Her yaşa bir şiir düşüyor kitapta. Kendime yakın bulduğumdan mıdır nedir, Yağız Gönüler’in şiirlerinde en iyiyi bulmakta hep güçlük çekmişimdir.

Önceki kitapta da bu duyguyu yaşadım. Diğer şiirlerinden bağımsız bir tercih yapacak olursam, zarımı Yağız’ın "Akşam Ekmeği" şiirinden yana atabilirim. Hele yeni doğmuş oğul gibi şiirin son iki minik dizesini: "Oğlum oldu, uyandım / Akşam ekmeğine inandım."

Sevgili okur, şayet sen de minnetini mihnete çevirenlerden isen, akşam ekmeğine de inanmışlığın varsa hiç durma bu kitabı oku. Nerede mi bulabilirsin? Hemen söyleyeyim: Minnet Eylemem, Yağız Gönüler, İzdiham Yayınları, Ana Yayın Dağıtım, Cağaloğlu.

Hüseyin Akın
twitter.com/huseyinakin_
* Bu yazı daha evvel Millî Gazete'de yayımlanmıştır.