Max Weber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Max Weber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Temmuz 2017 Pazartesi

Weber'de bürokrasi ve otorite

Toplumsal davranışın bilimidir, sosyoloji Weber’e göre. Bu toplumsal davranışı ifade etmede ve oluşumunu toplumsal olarak gösterirken 3 terim kullanır: anlamak (anlamları kavrama), yorumlama (öznel anlamları kavramlar halinde düzenleme) ve açıklama (davranışların düzenliliğini ortaya koyma). Weber’in sosyolojik incelemelerinde bu basit-temel eylemleri kullanarak kavramları-düşünceleri ifade ettiğini görüyoruz.

Weber’de bu incelemelere göz atarken karşımıza çıkan bir husus ise, bürokrasi ve otorite kavramları. Bürokrasi ve otorite üzerine konuşurken bazı temel hususlara da değinmekten geri kalmayan Weber, bu tanımlamalara gitmeden önce adeta bir yapının temelini kurar gibi devlet kavramından ifadelerine başlıyor. “İnsanın insana egemenliği ilişkisi” olarak açıklayarak temel ve ‘en’ örgütlenme biçimi olan bürokrasinin modernlikle beraber var olan bir şey olmayıp kadim medeniyetlerde de mevcut olduğuna değiniyor.

Bürokrasinin gerekliliğini savunurken ise kapitalizm ile ilişkisini vurgulayarak varlığını kapitalizm ve para ekonomisi ile sağlamlaştırdığını söyler. Bu ilişki için “seçici yakınlık” kavramını kullanır. Kapitalizmi incelerken bu ahlak-öğretide sınırsız istek-biriktirme isteği olduğunu söyler ve önde gelen kapitalizm savunucularının değişik Protestan mezheplerine dâhil olduğunu, işlerinde var olan başarının onların gözünde dinsel bir görev taşıdığını ve başarının bir seçilmişlik göstergesi olduğuna inançları vardır. Bu bağlamda karşımıza önemli bir kavram çıkıyor: dünyevi-uhrevi çilecilik. Weber’e göre bu çileciliğin en iyi örneği ise Protestan ahlakıdır. Etkinlikler-yapılanlar, zevk ve doyum için değil; yeryüzündeki görevlerin yerine getirilmesi içindir ve olağan şeyler kenara itilmiştir. Kapitalizmin gelişmesi için zorunlu bir davranış olan kârı harcamamak bu bağlamda ortak bir kriterdir ve bu yüzden Protestan ahlakı ile kapitalizm arasında bir yakınlık bulunur. “Kapitalizmin ruhunun ve yalnızca kapitalizmin değil, tüm modern kültürün ruhunun temel öğelerinden biri şudur: Görev çağrısı düşüncesinin temelde rasyonel davranışın... Hristiyan çileciğinin..., ruhundan doğmuş olmasıdır.” Kapitalizm, bürokratik yönetim için en rasyonel ekonomik temeli oluşturmakta, finansal açıdan para temin etmekte, bu yüzden bürokratik yöneticinin rasyonel şekilde gelişimini mümkün kılar Weber’e göre ve rasyonel bürokrasinin ruhu, “resmiyet ve görevi, kendine bağımlı olanların refahı açısından köklü bir biçimde faydacı anlayışla yapma eğilimi”ne sahiptir.

Tekrardan bürokrasi-otorite kavramlarına dönecek olursak, egemenlik için örgütlenmiş bir kuruluş belirli bir bölge içinde idari yürütme tarafından bir tecavüze-baskıya bağlı olarak güvenceye alınırsa “siyasi” adını alır ve bu kuralların-baskının uygulanmasında, idari yürütmenin tekeline sahip olduğu kurumsallaşmış sürekli siyasi birlik “devlet” olarak adlandırılır. Bu baskı uygulamasını-şiddeti-yürütmeyi kimi zaman tekeline alan egemen devlet yerine bir müessesedir. (Ortaçağ Avrupa’sında manevi kaynağa dayalı olarak oluşmuş kilise gibi.) Weber çoğunluğun bu egemen altına girmesini, devletin meşruiyetini kabul ettirmesinin 3 farklı şekilde mevcut olacağını ifade ediyor: yasal otorite, geleneksel otorite ve karizmatik otorite.

İlk olarak karşımıza çıkan otorite türü olan yasal-rasyonel otorite kuralların meşruluğuna ve bu kurallara göre başa gelenlerin emir verme hakkı olduğu inancına dayalıdır. Weber bu otorite türünü açıklarken birkaç temel kategoriye sahip olduğunu söyler. Yasal otorite, kurallara bağlanmış, sürekli resmi işlevlerin örgütlenmesidir ve belirli yetki alanları vardır (işlevleri yerine getirme yükümlülüğü alanı, işlev için atanan bireyin gerekli yetkiyle donatılması, zorunlu güç tanımı-kullanımının belirle şartlarla çerçevelenmesi: bu şekilde örgütlenen yapı ise “idari organ”). Bu idari birimlerin örgütlenmesi hiyerarşi ile olur ve alt üstünün denetimi altındadır. Bu birimin davranışlarını düzenleyen teknik kurallar vardır ve uygulamanın rasyonelliği için özel bir eğitim oluşur ve sonuçta resmi memurlar oluşur. Weber’e göre modern bürokrasinin temeli özgür sözleşmeyle atanma sistemi ile oluşmuştur. İkinci olarak karşımıza çıkan tür ise geleneksel otoritedir. Bu otorite, eskiden süregelen geleneğin kutsallığına ve bu geleneğe göre gücü kullananların meşruluğuna dayalıdır. Genel bir ortak eğitimden (gelenek-adet-töre) kaynaklanan şahsi bağlılık duygusudur. Gücü elinde bulunduran kişi üst-amir-patron değil efendidir. Yönetilenler topluluk üyeleri değil, tebaadır. Türklerde de kut, hanedan anlayışları ile vuku bulmuştur bu otorite türü. Geleneksel otoritenin ilkel türleri vardır: gerontokrasi ve ataerkillik. Temelde geleneksel ama güç sahibinin şahsi özerkliği ile otorite uyguladığı durum ise patrimonyal olarak adlandırılır. Weber’de belki de en çok öne çıkan ve kullanılan tür ise karizmatik otoritedir. Karizma, bireysel olarak şahsı ayıran -insanüstü yahut istisnai güçlere, niteliklere sahip olmasına yol açan özellik- kavramdır. Erken Hristiyanlık dönemine ait bir terimdir. Karizmatik otorite ise, bir bireyin istisnai kutsallığına, kahramanlığına bağlı olan otoritedir. Bu otoriteye inandıkları için itaat ederler ve bu gücün geçerliliği için belirleyici olan şey “güce bağımlı olanların kabulü” dür. Karizmatik güç, zaman içerisinde kahramana tapma ve lidere mutlak güven seviyesine bile gelmektedir.

Özetlersek ilk kısımda bahsedildiği gibi bürokrasi ve kapitalizm arasında belirtilen ifade ile seçici bir yakınlık vardır ve birbirleri için uyumlu bir gelişim sağlarlar. Diğer bir konu olan otorite meselesi ise meşruiyet sebepleri olarak 3’e ayrılır ve bu sebeplere bağlı olarak kendine bir egemenlik-itaat alanı açar, tarih boyunca bu türler birbirine evrilme-dönüşme şeklinde görülmemiş, şartların el verdiği ölçüde yüz göstermiştir.

Hasan Basri Yapıcı
twitter.com/hbasriyapici