Margaret Smith etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Margaret Smith etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2015 Pazartesi

Ortaçağ güneşi, has bir kul, ermiş Râbia

Çağdaşı erkek ermişlerle aynı mertebede olan, tezkire yazarlarınca, eşit muamele gören bir velî… Yokluğu nasıl yeneceğini, Allah’a nasıl ereceğini arayan insanoğluna bir ışık…“Râbia, Sevgili ile; Allah ile baş başa bir insan kalbinin umut edebileceği en büyük güzellik olduğunu düşündüğü için, Allah’tan ne gelirse sabır ve şükür ile kabul etmeyi öğretir.”der A.Schimmel kitabı takdim ederken.

Sûfînin “çeliğin ateşle imtihanı gibi,” iki ayrı varlıktan bire dönüşmesi, tevekküle sığınması halleri anlatılır kitapta. İslam öncesi ve sonrasında ilk dönemlere dair, Margaret Smith tarafından yapılmış en hacimli çalışmalardan biridir. Allah’ı ön plana çıkaracak, “Allah’a kuşların güvendiği gibi güvenerek” nefsinden kurtulacaktır insan. Rabbine hürmetli bir kadın Râbia. Öyle ki, hürmetinden kırk yıl göğe bakamıyor. “Ne zaman ezan sesi duyarsam, kıyamet günü Sûr’ a üflenişini hatırlarım. Ne zaman kar görürsem (hesap) defterlerinin, sayfalarının uçuşunu görürüm.” diyen Râbiatü’l Adeviyye için, tabiat olaylarının çağrıştırdığı anlamlar derindir.

Kitabın, “Kadından ermiş olur mu? Olursa bu aykırı bir şey midir?” sorularına yüzyıllardır cevap arayanlara bir rehber niteliğinde olduğu çok açık. Ferîdüddîn Attâr’ın M.S. 801’de sırlanan Basralı Râbia, hakkında yazdığı Farsça eserde, “halk tarafından ikinci Hz. Meryem gibi kabul gördüğünü”söyler. Hem Kuşeyrî hem de Gazzalî; aradan üç yüzyıl geçmesine rağmen, umut ve korku teorisini desteklercesine eserlerine Râbia’nın örnek bir şahsiyet olduğuna şehadet etmişlerdir. “Gazzalî erkek okurlarını şöyle teşvik eder: ‘Dindar kadınların mertebelerini düşünün ve kendinize: Ey gönlüm, bir kadından aşağı olmaya razı olma. Çünkü bir erkek dinî ve dünyevî açıdan bir kadından noksan ise bu rezilliktir’ deyin.”. Daha sonra Allah’a kendini adamış kadınları anlatır. Pek çok yazarın ondan bahsettiği biliniyor. Yakın zamanda, biri Mısır, diğeri Arap dünyasından olan yazarlar onu anlatılır. Bir de film çalışması yapılır. Râbia hakkında 1946 ve 1982’de yazılmış bu iki eser, Smith’ın bu eseri kadar otobiyografik sayılmamaktadır yine de. Eski mutasavvıfları doğrulayan Ruvaym b. Ahmed b. Yezîd el Bağdâdî: “Tevhid insan tabiatının silinmesi ve ilâhî özelliklerin korunmasıdır.” sözü bu kadın sûfî de yeniden hayat bulur.

Allah’a cehennem korkusundan kulluk etmedim. Eğer korku ile kulluk etseydim, sefil bir uşağa benzerdim. Allah’a cennet sevgisi ile de kulluk etmedim. Çünkü verilen uğruna kulluk etseydim, kötü bir kul olurdum. O’na yalnız O’nun aşkından ve O’nun arzusundan ötürü kulluk ettim.”. Kûtü’l Kulûb’den rivayetle Rabia’nın kulluk bilincine şahitlik ediyoruz bu kitapta.

Ne yaptığını bilmez bir şaşkın, bir deli değildir Rabia. Aksine “ben”e dair her şeyden soyutlanmış, sadece O’nun arzusu ve aşkı peşinde koşmuştur hayatı boyunca.

Değişik, ezber bozan bir kitaptan sözediyorum size. Çünkü, kadının Avrupalıların zannettiği gibi Kur’an’ da ikinci planda olmadığını, müslümanlar arasında anlatılan bir takım yaygın klasik, dini kitaplardaki gibi akılsız, eksik olarak nitelendirilmediğini anlamaları açısından bu eser bir dönüm noktasıdır neredeyse. Şüphesiz ki; ilahi emirler, “inanan erkek ve kadınlara” dolayısıyla “insanlığa” seslenir. Er ya da geç bu gerçeklik kavranabilmiştir. Bugün bile ziyaret edilen, derviş, mütevekkil, oldukça zeki, dediğim dedik kadınlardan… “Ben bu şekilde yüzümü örtmeden dolaşırım” diyebilen kıyafetini ve duruşunu kendi belirleyen savaşçı ve saygı gören müslüman hanımlardan söz ediyor. “Öyleyse İslam devrinin başında kadınların kocalarını seçmekte daha özgür olduklarını, evliliğin çoğunlukla eşit paylaşıldığını ve kadınların bağımsız yaşam haklarını ileri sürebildiklerini gösteren açık deliller vardır.”. İbn-i Battuta’nın Maldiv, Sudan, Hindus, Malabar gibi diyarlardaki kadın hükümdarlara ve ada kadınlarına dair, gözlemlerine ilişkin çarpıcı notlarına yer vermiş yazar. Diğer yandan 9. yy.da Nişaburlu Fatıma adlı bir âlimden sözeder. Rahatça zamanının âlimleriyle görüşen, fikir alışverişinde bulunan sufî kadınlar mevcut bu dönemde.

İslamlaşmanın ilk yıllarındaki savaşçı, hükümdar, hafızalarda yer etmiş, tarihe geçmiş sûfî kadınlar… Kahire’de Seyyide Zeynep mevlidi okunduğu ve zikir meclisleri kurulduğunu, anlatıyor yazar. Bölgeyi iyi bilen yazar, gerek Kahire’de gerekse, Beyrut ve Şam’da hocalık yaptığı dönemlerdeki gözlemlerini aktarmış. Yazar daha sonra İngiltere’de 1970’de vefat ediyor.

Râbia: Bir kadın SûfîÖzlem Eraydın çevirisiyle, İnsan Yayınlarıdüşünürler’ serisinden yayımlandı. Dört baskı yapmış olması tesadüf değil. Arapça, Türkçe, Farsça, Urduca ve pek çok batı diliyle yayımlanmış kaynağa işaret ediliyor. Dileyen kapsamlı araştırabilsin diye, eserin sonunda kaynakça yer almakta.

Meral Afacan Bayrak
twitter.com/tarcnckmaz