Köyün Kamburu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Köyün Kamburu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2019 Pazartesi

Güçler arasında kalan bir köyden Osmanlı'ya son bakış

Köyün KamburuYediçınar Yaylası ve Büyük Mal’la birlikte bir üçleme oluşturan serinin ikinci kitabıdır. Aynı zamanda altı bölümden oluşan ve 317 sayfayı ihtiva eden bir romandır. Bir nevi Yediçınar Yaylası’nın devamı diyebiliriz fakat başlardaki bölümleri, Yediçınar Yaylası kitabındaki bazı olayları farklı bir gözden gösteren sayfalar içerir.

Kemal Tahir bu romanda, zamansal olarak Tanzimat’tan Cumhuriyet sonrasına uzanan ve mekânsal olarak Çorum ve çevresinde geçen anlatısına devam eder. Cumhuriyetin ilan edilmesine az bir vakit kala da romanını bitirir. 1958’de Yeni Gazete’de tefrika edilen Köyün Kamburu, Les Tors den Village adıyla Fransızcaya da tercüme edilmiştir. Romanın, ilk bölümü ‘Parpar Ahmet’ ismini taşır. Parpar Ahmet’in uzun yıllar sonra Narlıca Köyü’ne, varlıklı sayılabilecek bir şekilde dönmesiyle başlar. Bir köy kahvesi portresi çizer Tahir bu başlangıçta. Parpar Ahmet’in geçmişinden kısaca bahsedilir. Parpar Ahmet, ilk kitapta da romanın kilit karakterlerinden olan, tütün kaçakçısı Gâvur Ali’nin, eskilerin ‘taun’, yenilerin ‘Sürgün Kırımı’ dedikleri yıllarda köye bela ettiği bir kişidir. Köye dönüşü, Muhtar Kadir Ağa ve Uzun İmam tarafından olumlu bir şekilde karşılanır. Fakat önemsiz bir olaydan dolayı, bu uysal, söze karışmayan, herkesle iyi geçinen Ahmet, bir anda tamamen değişir ve insanlarla kavga eden, tembel, hayvanlarına, tarlalarına bakmayan, elinden sürekli zulüm akan birine döner. Bu süreç, romanda 4-5 yılı kapsar. Köylülerin ‘sakinleşmesi’ için Topal Ayşe’yle evlendirmeleri de bir işe yaramaz ve Ahmet’in bütün öfkesi karısına yönelir. Öyle ki Ayşe artık her gün dayak yer. Gebe haliyle yediği son ve aşırı dayaktan sonra da öldü sanılarak bırakılır. Köylüler de, Uzun İmam’ın ön ayak olmasıyla Parpar Ahmet’i, ‘içinde cin var’ diyerek iyice bir döver ve bölüm tamamlanır. Bu bölüm Parpar Ahmet’e ayrıldığı için asıl kahraman da odur. Ancak daha sonraki bölümlerde romanın da aslı kahramanı onun oğlu olacaktır: Çalık Oğlan. Bu bölüm Çalık Oğlan’ın kitabın asıl kahramanı olması için hazırlanmış bir ön bölüm gibi okunabilir.

Yediçınar Yaylası gibi durgun başlamaz Köyün Kamburu. Akıcıdır, merak unsurunu iyi kullanmıştır yazar. Okuru romandan uzaklaştırmaz. Hatta yer yer mizahi unsurlar bile vardır ki okur kitabın içine iyice çekilir.

İkinci bölümde kitabın, Yediçınar Yaylası’nın başlangıcına döndüğünü görürüz: Yani Abuzer Ağa’nın yanındakilerle beraber Çorum topraklarına gelişine. Zaten bunun ipuçlarını başlarda vermişti Kemal Tahir. Dilâver Ağa ve Ömer Ağa’nın ilk kitapta ölmelerine rağmen, bu kitapta hayatta olduklarına dair ifadeler vardır. Buradan da anlarız ki Köyün Kamburu, başlangıcı itibariyle Yediçınar Yaylası’nın devamı değildir, olaylara başka karakterlerin gözünden ve farklı mekândan bakar. Fakat ilk kitaptaki olaylar hızlı bir şekilde okura yansıtılır. Daha sonra kronolojik yönden ileri doğru gider. Yediçınar Yaylası’nın çobanı Hanefi’nin öldürülmesi hem hızlı bir şekilde okura tekrar hatırlatılır hem de olayların ilerleyeceği kanalın yolu açılmış olur.

Bu bölümün ve genelde kitabın esas kahramanı ise Parpar Ahmet’in oğlu Çalık Oğlan’dır. Başlarda öyle ağır tembel, öyle sessiz hain! Ablak, kara yağız yüzünde inadına çatık kaşları, kocaman kara gözleriyle, adama canını alacakmış gibi gizliden gizliye bakıyor şeklinde tanımlanan Çalık Oğlan yaşadığı mucizevî olaydan sonra tam tersi bir karaktere bürünür. Zaten kitabın da ruhuna dönüştüğü ikinci karakter uygundur. Aslında yazar ilk baştan Çalık Oğlan karakterini dönüştüğü hâliyle yazabilirdi ancak biraz dolambaçlı bir yol izleyip olağanüstü bir hava katmak istemiş olabilir bu dönüşüme.

Çalık Oğlan’ın karakteri bu bölümde iyice işlenir. Masum görünür fakat kurnazdır. Çevresine saygılı görünmeye çalışır ancak sinsi planları vardır. Uzun İmam’ın yanında dersler alarak medreseye girmek istemekte, sonra da bir köye imam olmak hevesindedir. Çünkü Kemal Tahir’in de ‘çalıklığı’ üzerinde uzun uzun durduğu gibi ne kişiliği ne de fiziksel özellikleri köyde çalışmaya, tarla ekip biçmeye uygun değildir.

Cinsellik bu bölümde çok ön plandadır. İlk kitabın Emey’i yine başroldedir desek yanlış söylemiş olmayız. Kemal Tahir küçük yaştaki karakterlerde dahi bu unsuru gösterir.

Üçüncü bölüm ‘Çalık hafız’ adını taşır; karakter aynıdır fakat bu sefer medreseye girmiştir Çalık Oğlan. Orada devam eder hikâye. Kemal Tahir bu bölümde olaydan ziyade konuyu diyalog ağırlıklı işlemekte ve fikirlerini okura yansıtmaktadır. Bu bölümde, toplumumuzda bazı kişi veya gruplardan tepki çekecek pasajlar yer alır, özellikle medreselerle ilgili. Medreseleri; kötü, düzenbazların molla sayıldığı, her türlü kumarın oynanıp uyuşturucunun içildiği, hatta zaman zaman fuhşun yapıldığı yer olarak tasvir eder. Olayların merkezinde Çalık Hafız hep vardır fakat aktif değildir. Daha çok, medreselerin asıl işleyişlerini yerine getirmeyip bozulmaları işlenir:

‘Tamam,’ dedi. ‘Çalık olduğundan köy işi görmemişsin. Seni yanıma çırak aldım. Köy yerinde Kuran, mevlüt okumaktansa karagöz oynatmak, cura çalmak daha iyidir. Köylünün hovardası sofusundan daha verimkâr olur. Sofu kısmını geç… Sofu takımı her yerde ‘Hep bana…’ hesabını kollar.

Ne sandın! Molla kısmının her şeyi paradır, bağırması, salya sümük ağlaması…

‘Kemerbaşı, bize haşhaş kenevir sordu. İlaç mı yapacak?’
‘Sordu demek! Sen kenevirden ne yapılır bilir misin?’
‘Bilmem.’
‘Esrar yapılır.’
‘Töbe… Medrese yerinde öyle şey mi olurmuş?’
‘Olur ki ne güzel olur. Afyona gelince, geçen yıl, Sultan Hamit’e konuk gelen Acem Şahı Muzaffereddin Han, günde beş avuç afyon yutmadı mı, adını sorsan bilmezmiş…’ ‘Kemerbaşı da m öyle?’
‘Yahu, buranın bir koca kemerbaşısı, Acem’in şahından aşağı mı kalır?’

Bölüm ilerledikçe siyasi olaylar da romanda kendini hissettirir ve Çorum çevresinde bunların algılanış şekli diyaloglarla uzunca işlenir. Hürriyet gelmiştir, Abdülhamit tahttan indirilmiştir. Cöntürk belası devrededir:

‘Neyin nesi yahu, bayram değil kandil değil!’ diyenler şöyle anlaşılmaz bir karşılık aldılar:
‘Hürriyettir bu, hürriyet…’
‘Ne demek?’
‘Hürriyet, ağa! Bundan böyle sen sensin, ben de ben… ‘Hep bir eşit’ olduk. Başımıza buyruk…’

Daha sonraları Balkan Savaşı ve nihayetinde 1. Dünya Savaşı başlar. Kemal Tahir bu süreçleri, savaşa karşı halkın bakışını, birçok kişinin savaştan kaçmak için medreseye yazılmasını, yargılamadan, diyaloglar hâlinde işler:

O zamana kadar, molla takımının askere götürüldüğü hiç görülmemişti. Allah’ın savaş emri hoca tayfasını tutmadığından medresedekilerin yürekleri rahattı. İşin şakası kalmadığını anlayan ağa oğulları, açıkgöz zibidilerle birlikte canlarını medreseye atmışlardı. Az vakitte medresenin kırk hücresinde molla sayısı üç yüze yaklaştı, odalarda toprak atılsa yere düşmez oldu.

Kitapta, tıpkı Yediçınar Yaylası’ndaki gibi eşkıyalık da işlenir. Kemal Tahir’in eşkıyalık teması üzerine oturttuğu romanı Rahmet Yolları Kesti’dir; ancak bu üçlemenin ilk ikisinde de bu tema yer yer yoğunlaşır. Devletin, kendine bile hayrı olmadığı zamanlardır. Eşkıyalar köylünün üzerine çökmüştür, üstelik hükümet adamları da buna göz yumar, hatta bunu desteklerler.

Kara Abuzer, bu romanda artık iyice ağa statüsündedir. Karısı Emey’i Kenan’ın üzerine salarak koca Yediçınar Yaylası’nın sahibi olmuş, Kenan’ın bütün malını üzerine almıştır. İlk kitabın esas kahramanlarından Kenan bu kitapta sadece diğer kahramanların diyalogları aracılığıyla kendini hissettirir.

Gücü olanın güçsüz olan üzerinde tahakküm kurduğu ya da kurmaya çalıştığı bir düzeni başarılı gözlemlerle, realist bir şekilde satırlara yansıtmıştır yazar. Yediçınar Yaylası’nda yoğun bir şekilde ön planda olan cinsellik teması, bu kitapta başlarda en yoğundur, sonraları da vardır ancak etkisi azalmıştır. Bu durum romanı bir seviye yukarı çeker.

Köyün Kamburu’nda, insanların güç karşısında daha önceki davranışlarını yok sayıp nasıl da tam tersi davranış göstermelerinin en net resmi çizilir. Çalık Hafız, gayrı resmi muktedirlere haddini bildirdikten sonra hem köylünün hem de eşkıyanın ve ona yataklık edenlerin gözünde ‘kahraman’ mertebesine yükselir. Daha önceleri adam yerine konmayan Çalık Hafız, ipleri eline almıştır. O artık ‘Hızır peygamberden farksız’, ‘mutasarrıfa söz geçiren’, ‘Halife Ömer gibi adalet gösteren’ biridir köylünün nezdinde. Tabii Çalık Hafız’ın da kendi planları vardır, geçmiş intikamlarını almak gibi.

İttihatçılara genel olarak bakış olumsuzdur. Osmanlı’yı yıkan güç olarak görülür İttihatçılar. Kemal Tahir özellikle mütareke dönemi romanlarında zaman zaman İttihatçılara yönelik eleştirilerini göstermiştir. Fakat bu üçlemenin ilk iki kitabında İttihatçılara bakış, Çorum halkının bakışından tamamen olumsuz yansıtılmıştır:

‘Ya Arap tayfasının üstümüze salması neyin nesi? Peygamber sülalesinden olanlar bile İngiliz’e arka çıkmış. Osmanlı’nın karnını cenbiyelerle yarmak bunlarda, ‘Allah Allah’ diyerek arkadan baskın yapmak bunlarda…’
‘Sebebini bilemedin mi? Büyük Cemal Paşa bunların şeyhlerini tespih tanesi gibi asıvermiş!’
‘Neden? Kudurmuş mu, gözüne ne görünmüş?’
‘Bilmez gibi yahu? Bu Büyük Cemal paşa bildiğimiz padişah paşası değil, İttihatçı paşası… Bunlar sonradan paşa olduklarından şaşırmışlar. Ne derler ‘Osmanlıya paşalık verilmiş, önce babasını asmış’ derler, işte o hesap…’ … ‘Sultan Hamit gibi gölgeli bir padişahı bunların neden indirdiği anlaşıldı. Bunların niyeti… akıllarına geleni yapmak. Baktılar ki, kendi iplerinde oynamayacak, herifi deflediler…’ 

Son bölüm ilginç bir şekilde ‘Başlangıç’ ismini taşır. Bu neyin başlangıcıdır? Acaba Çalık Hafız’ın evlenmesiyle başlayacak sürecin mi yoksa Çalık Hafız’ın işlerini özellikle ekonomik olarak büyüttüğü için ilerde köylü üzerinde iyice hegemonya kuracak olmasının mı? Onu bu kitapta belli etmez Kemal Tahir. Roman bir anda sonlandırılır. Bu bir üçleme olmasaydı, kötü bir sona sahip olurdu Köyün Kamburu. Fakat devamı olduğu için, bunu önemsemeye gerek yok diye düşünüyorum.

Kemal Tahir’in Çorum’da hapishanede yatarken yaptığı gözlemlerin diyaloglara en iyi yansıdığı romanlardan biri olmuş Köyün Kamburu. Fakat karakter bazında bazı açıklar var. Kambur Kadı’nın kim olduğunu öğrenemiyor okur bu kitapta da. İlk kitapta da bu kitapta da ismi birkaç cümlede geçip bir daha geçmedi. (Çorum’a gelmesi-Çalık Hafız’ın medresesinde bir dönem bulunması gibi) Kemal Tahir her karakterin sonunu okura gösteren bir romancı değil fakat Kambur Kadı’nın üçüncü kitapta daha çok yer alacağını düşünüyorum. (Ancak bu, sadece bir tahmin).

Akıcılık olarak Yediçınar Yaylası’ndan daha başarılı bir roman Köyün Kamburu. Kitap, kendini sadece diyaloglarıyla bile okutabilecek güçte.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10