Erken Kaybedenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erken Kaybedenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2013 Cuma

Erkek çocuk manifestosu

"Acılar hatıralaşınca güzelleşir."
- Cemil Meriç, Jurnal Cilt 1

"Beş yaş, insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar."
- Alper Canıgüz, Oğullar ve Rencide Ruhlar

Bir kadın olarak hakkında yazmaya en çok zorlandığım kitaplardan biri sanırım Erken Kaybedenler. Okurken, babamın çocukluğunu hayal ettim, abimi ve ergenlik dönemine denk geldiğim çatışmalarını düşündüm, ilkokul aşkımı, sokak arkadaşlarımı hatırladım. Emrah Serbes, Erken Kaybedenler ile aslında en yakınımızda olan erkeklerin dünyasına bir ışık tutmuş. Ancak anlattığı karakterler hep karanlıklardan.

Anlatı, dram ve mizah öğeleri arasında en uçtan diğer bir uca kadar sallanan bir salıncak sanki. Üslup, son derece eğlenceli fakat anlatılanlar, alıp da o çocuk karakterleri bağrımıza basma isteği uyandırabilecek kadar duygusal. Sekiz öyküden oluşan kitapta, çocuklar bazen babalarını, bazen sevdikleri kadınları, bazen akrabalarını ama en çok da kendilerini kaybediyorlar ve okuyucu olarak bizler erkek dünyasında bir kaybetmenin hangi anlamlara geldiğini ve nasıl yıkıcı olabileceğini görüyoruz. Kitapta dikkat çeken konulardan biri dil meselesi. Çocukların diyalogları ve içsesleri, bana Alper Canıgüz’ün beş yaşındaki bir karakteri son derece olgun ve bir o kadar da bilinçli bir üslupla konuşturduğu Oğullar ve Rencide Ruhlar ile Alper Kamu Cehennem Çiçeği eserlerini hatırlattı. Erken Kaybedenler’de de karakterler 8-15 yaş arasında erkek çocuklar ve aynı Alper Kamu gibi hayatın anlamını çözmüş, her şeyin farkında ve kabullenmiş birer dile sahipler.

Bir başkaldırı bu kitap. Erkek çocukların ironi ile yayınladıkları bir manifesto. Kahramanlar “Ben hiçbir zaman merkezi bir partiye oy vermem, verdirmem, duygusal ve romantik bir insanım, beş yaşından beri şairim ve muhafazakar olduğum kadar da radikalim, her türlü ortamda kişiliğimi belli ederim.” (Anneannemin Son Ölümü, s.10) diyebilecek kadar marjinal tiplemeler. Diğer yandan “Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum.” (Denizin Çağrısı, s. 63) diye düşünecek kadar da duygusal. Kitapta geçen diyaloglardan biri, toplumumuzun erkek çocuklara yüklediği güçlü, duygusallıktan uzak durma vb. davranış modellerini tescilliyor. “’Peki ben ağlarsam Semih,” dedim, “sana bunları yapanlar sevinmez mi?’. Bir üniversite öğrencisi olan Semih’in verdiği cevap öykülerdeki karakterlerin duruşunu özetler nitelikte: “’Boşver onları kardeşim.,” dedi. “’Kimin umurunda ki…’” (Üst Kattaki Terörist, s.99)

Öne çıktım, ‘Göz yaşartıcı gaz sıkmana gerek yok,’ dedim. ‘Arkadaşlar zaten yeterince duygusal insanlar.’” (Üst Kattaki Terörist, s.98) Sahiden, göz yaşartıcı spreye gerek yok, öyküler ağlama garantili; ama acıdan ama gülmekten…

Feyza Andaş
twitter.com/feyzandas

20 Ocak 2013 Pazar

Evde ayak altında dolaşmasın diye sokağa salınan çocukların öyküleri

Sokakların, çocukların ve bu ikisinin belki kaçınılmaz sonucu olan hoyrat duyguların belki küfürlü belki ayıp ama bir o kadar samimi ve içten sözcüsüdür Emrah Serbes. Bu kitabında eğer bir başlık altında toplamak gerekirse, "evde ayak altında dolaşmasın diye sokağa salınan çocukların öyküleri"ni anlatıyor.

Toplam sekiz öyküden oluşan kitapta vurgu erkek çocuklarının üzerinde de olsa, bu erkeklerin mahallenin güzel kızlarıyla hatta kadınlarıyla ilişkileri öykülere hem erkekler hem kadınlar açısından bakabilme yetisi kazandırıyor. Hepimizin ucundan kıyısından belki de tam ortasından geçtiği yolları görebiliyoruz, ben "Erken Kaybedenler"i bir cümle ile tanımlayacak olsam ilk öyküdeki şu cümleyi kullanırdım: "Münakaşa edemeyecek kadar kırılmıştı kalbim."

Kızmaktan korkan, tartışmaktan çekinen, sevdiği kızı motosikletli bir delikanlıya kaptıran, ve buna sadece hayıflanabilen 13-14 yaşındaki çocuklar, erken kaybedenlerdir.

Bir başka öyküsündeki şu cümleler ilk gençliğine henüz ulaşmış bu çocukların neden kaybettiklerine dair birer ipucu:

"Silgisini ısırıp ikiye bölmüş, yarısını bana vermişti. Ben de ona aşık olmaya karar vermiştim."

"Niye yalan söylesin ki?"
"Kadınlar böyledir"

"Kadınlar daha fazla zevk alıyorsa neden isteyen taraf hep biziz?"

Gündemimizle ilintili olan "Üst Kattaki Terörist" öyküsü bir yandan gözlerinizi nemlendirirken diğer yandan yüzünüzü gülümsetecek ama en önemlisi içinde bulunduğumuz duruma çok farklı ve bir o kadar hakkaniyetli bir bakış açısı sağlayacaktır.

Son öykü erken kaybeden çocukların anne ve babalarıyla ilişkilerini inceliyor diyebiliriz, erken kaybeden çocuğun kendisi ve babasını anlatan şu cümlesi ise oldukça manidar.

"Bizim aile böyle, güzel kadınlar karşısında elleri ayaklarına dolaşan adamlar yardımlaşma ve dayanışma derneği."

Belki de şark kültürünün getirdiği duyguları gizleme hastalığı çocuk ve babası arasında acı bir şekilde tezahür ediyor.

"Babama sarıldım, yıllar sonra."

Yazarın emeğine haksızlık olmayacak olsa bütün tatil boyunca tek tek sayfalarını bilgisayara girip herkes okusun diye paylaşıma açabileceğim kadar güzel bir kitap, şiddetle tavsiye edilir.

Yavuz Selim Elmas
twitter.com/yselmas

14 Kasım 2012 Çarşamba

İlk göz yaşını kaldırımda dökenlere

"Acılar hatıralaşınca güzelleşir."
- Cemil Meriç, Jurnal, Cilt I, sf.182.

Emrah Serbes'in polisiye romanları "Her Temas İz Bırakır" ve "Son Hafriyat"den sonra yayınladığı "Erken Kaybedenler", yalnızlıktan tükenmiş, yoldan çıkmış bir neslin konuşmasıdır. Erken uyarı: toplu taşıma araçlarında okurken zorluk yaşayabilirsiniz. Zira siz güldükçe, diğer "konuklar" da sizin halinize gülecektir. Roman o kadar duygusal ve samimi ki, gülmekten ağlıyorsunuz.

"Öne çıktım, göz yaşartıcı gaz sıkmanıza gerek yok dedim. Arkadaşlar zaten yeterince duygusal insanlar."

Erkek çocuklar, veletlikten hemen sonraki ve ergenlikten hemen önceki o kısa fakat alengirli dönemde çığırlarından çıkarlar. Fakat bu hal, sıklıkla mantığın almayacağı kadar mantıklı gelişmelere de sebebiyet verebilir. Okuyucu için hızlı ve şenlikli bir geriye dönüş romanı olan "Erken Kaybedenler", çocukluğun kederli anlarına da söz sahipliği yapmaktadır bazen.

"Ama bir kadını unutulmaz yapan şey, bir vakitler ona duyulan arzunun şiddetiyle doğru orantılı değil midir? O arzunun kıyısında, gerçekleşme olasılığının tam yanı başında, sanki arada başka hiçbir engel yokmuş gibi rahat davranabilmekle, kendini o tatlı yanılsamaya kaptırabilmekle doğru orantılı değil midir? Bu olgunun da mı sorumlusu benim mutsuz geçen çocukluğum? Cevap? Yok! Kalırsın öyle..."

Sanılmasın ki bu kitap sadece erkeklere hitap ediyor. Hiç alakası yok, bir o kadar da alakası var. Lakin, o hani çocuklukta arzulanan ama asla ulaşılamayacak olan kız vardır ya, hani şu kitap kapağında ortada duran, işte onlar da okumalıdırlar romanı. Sinsi sinsi gülmek ve geçmişe dönmek, güzel anıları hatırlamak için illegal bir yöntem olacaktır bu.

"Gözlerimi kapadım, Yasemin karşımdaydı. Sevgi budur, gözlerini kapadığında oradadır ve bir milyon sene sonra bir milyon insan arasında da görsen, ha işte o dersin."

Lafı çok uzatmaya gerek yok, çünkü bu roman yeterince erken başlayıp erken bitiyor. Kaybedilmiş en güzel anılarını yeniden hatırlayıp, ilk göz yaşını kaldırımda döktüğü o güne dönmek isteyenler, "yiyorsa" okuyunuz.

Dipnotları çok sevmesem de: Emrah Serbes'in yeni romanı "Hikayem Paramparça" çıktı. Merakla alınız. Elbette o da okunacak ve Ruhuna Kitap'ta önerilecektir. Kimliği belirsiz ruhlara, şimdilik.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler