Bin Hüseyin: Nâm-ı Diğer Battalnâme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bin Hüseyin: Nâm-ı Diğer Battalnâme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Haziran 2018 Salı

Bin Hüseyin nâm-ı diğer Battalname'ye dair bir deneme

"Gel imdi masalın sûretini dinle
Lakin dâneyi samandan ayır."

Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin dizeleriyle başlayan romanın zengin içeriğine dair işaretler verilmiş olur. Türkçenin güzellikleriyle dolu henüz kullanılan zengin bir dil hâkimdir. “Leşker, âdem zade, nikap, nâme, yalıncak, buncağız, hâzirun” gibi henüz tedavülden kalkmamış kelimelerin yanısıra, “kani olmak, zınga zıng dolmak, tiryâk getirmek, kadem basmak, dizini kırmak, yüreğinin yağı erimek, meşveret etmek, münasip bulmak” gibi Türkçemizin nadide deyimlerine başvurulmuştur.

Masal türünde görüldüğü gibi abartılı ve gerçeküstü bir anlatıma başvurulmamıştır. Buradaki kahramanlar geçmişten bugüne süzülüp gelmiş gibidir. Yüzyılımızın arafta kalmış, günbegün yalnızlığa mahkûm edilmiş, hak ve hukuku gözetmede ihmalkârlığa düşmüş insanına bir hatırlatma babındadır.

Üçyüzelli yıllık, hayli yıpranmış, imzasız, elyazması bir eserden esinlenerek yazılan romanının giriş kısmında:

Bir yüzü gelecekti/ bir yüzü geçmiş/ kaşlarının arasında/ kıldan ince/ kılıçtan keskince/ sıratın izdüşümü bir çizgiydi/ şimdiki zaman” diyor Aycın Sâhipkıran'da: “biri geçmişten gören/ biri gelecekten bakan/ değirmi gözleri/ karaydı/ elâydı/ yeşildi/ maviydi” diye devam ediyor.

Bu dede ve amca yadigârı yorgun sarı sayfalar, gönüllü anlatıcıların elden ele, dilden dile, gönülden gönüle aktardığı metinlerdir. Biz bu metinleri çizer Hasan Aycın’ın “okumak bir yana dinlediğim” dediği, kendi “diline ve inancına” uygun anlattığı bir masal olarak görüyoruz. Bin Hüseyin adlı eserle, “yitirdiklerimiz, değerlerimiz, kimliğimiz” yani geleneğimiz yeniden yorumlanıyor ve günümüze izlerini düşürüyor. Görsel sahnelere açık, yani yeni anlatımlara ve okumalara imkân sağlayan bir eserin bize sunulduğunu gözlemliyoruz. Roman kısım kısımdır. Birbiriyle bağlantısı kendi içinde bir bütünlüğü vardır.

Romanda okurun muhayyilesini kısıtlamayan, aksine zengin çağrışımlara açık cümlelerle, akıcı bir üslubuyla, bildiğimiz, alışageldiğimiz tarihi romanlardan farklı bir yaklaşımla ele alınmış olduğunu fark ediyoruz. Geçmişle gelecek arasında kurulmuş sağlam, sık dokunmuş bir aktarımla karşı karşıyayız. Bin Hüseyin, Cafer Gazi’nin kâfirler arasındaki namıdır. Müslüman olduktan sonra: “O saatten sonra Ahmer’in adı Ahmed oldu, Cafer’in lâkabı da Battal kaldı; ama düşmanları ona hep Bin Hüseyin” dediler.” Cafer Gazi’nin oğlu Ali’ye nasihat ve vasiyeti okur için neredeyse bir reçete mahiyetindedir: “Zulüm, nerede olursa olsun ve kim yaparsa yapsın, zulümdür! Zulmü yapan da, rıza gösteren de zalimdir! Zinhar zalimlerden olmayın!” diye devam eden metinde öğretici, eğitici, yol gösteren bir kahramanla karşılaşırız. Çizer Hasan Aycın’ın, 1978’den bu yana Yenidevir, Milli Gazete, Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde, Mavera, Yönelişler, Aylık Dergi, Yedi İklim, İslâm, Kadın ve Aile, Gül Çocuk, Mavi Kuş, Inquiry, Kardelen, Kayıtlar, Kitap Postası ve Kudüs gibi birçok dergide çizgilerine rastlayabilirsiniz. Hece, Hece Öykü, Mostar, Genç Doku, Elif, Yedi İklim dergilerinde çizgileriyle var olmaya devam ediyor.

Bu özel çizgilerin özellikle kültür, edebiyat, sanat alanında yayımını sürdüren dergilere geniş bir perspektif sağladığını ve ayrı bir zenginlik kattığını önemle söyleyebiliriz.

Bocurgat, Gece Yürüyüşü, Asâ, Kulbar, Gözgü, Kırk Hadis, Kırk Çizgi, Ahzan, Nun, Zılal, Kudüs Ey Ey, Sayha, Üns; Hasan Aycın’ın çizgilerinin toplandığı başlıca albümleridir.

Alpembecik Gülpembecik” adlı masal kitabıysa, Timaş Yayınları'ndan; anı yazıları ve söyleşileri, Müşahedat, Hece Yayınları'ndan çıkmıştır. Esrarnâme ve Sâhipkırân adlı romanlarıysa İz Yayınları'ndan okuyucunun istifadesine sunulmuştur.

Çizerliğinin yanı sıra bir insanın çocuklarına, torunlarına bırakabileceği en zengin masallardan esinlenerek, yazılmamış, şifaî kültür örneklerini bizlerin dimağlarına sunan usta kalemin, bu son eserinin ısrarla okunması gerekliliğinin altını çiziyorum bir kez daha.

Okuyucuya yeni ve keşfedilmemiş bir vadinin kapılarını aralayan ve güzellikler sunan bu kitabın: “Allah büyüktür.” cümlesiyle bitmesi ise pek manidardır.

Meral Afacan Bayrak
twitter.com/tarcnckmaz