Barış Uygur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Barış Uygur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2012 Pazartesi

Aklını kullanıp cesur olamayanlara

Polisiye romanlarına aşina olanlar ve sevenler bilir; soluksuzca okumak, toplu taşıma araçlarında inilecek durak gelmesin diye trafiğin tıkanmasını dilemek, okurken türlü jest ve mimiklerle tepki vermek çok önemlidir. Bunlar aynı zamanda romana yapılan birer sevgi gösterisidir.

Barış Uygur, polisiye yazarlarımız arasına "Feriköy Mezarlığı'nda Randevu" ile girmiş, Süreyya Sami karakteriyle gönlümüze iki kurşun sıkmıştı. Seven sıkar ve her zaman sıkan sevilir. Süreyya Sami bu kez 2009 yılında. Akp'nin yeniden iktidar olduğu, Alex'in Fenerbahçe'yi sırtladığı, trafiğin kısmi felci atlatıp bir türlü düz koşulara başlayamadığı, paranın "yok" olmasının değişmediği 2009 yılında.

"Yaralarım kabuk tutmuştu ama iç organlarım hâlâ eski günlerini aratır durumdaydı. Üstelik eski günleri de öyle Osman Müftüoğlu'nun örnek göstereceği cinsten değildi doğrusu. İdrarımda biraz kan vardı ama zamanla düzeleceğini umdum. Eğer iç kanamam olsaydı şimdiye kadar zaten çoktan ölmüş olurdum. Zaten zamanla her şey düzelir. Hemen her şey."

Gözünüze afiyet; yazarın en sevdiğim huyu, her iki romanında da hangi yılda veya ortamda geçiyorsa onu gayet gerçekçi ama bir o kadar trajikomik anlatması. Özellikle "Cehennem Çiftliğinden Kaçış"da "İstanbul'dan bir okur"sanız bastığınız kaldırımları bile gözünüzde canlandırabilir, "ah o gemide ben de olsaydım" diye düşünebilir, "biz sevgilimle ilk kez orada öpüşmüştük" diyebilirsiniz. Bu romantik şeylerin dışında ülke siyaseti, yolsuzluk, düzensizlik, din ticareti ve türlü komplo teorileri de romanın konusunu süslüyor. Bu süsleme zerre kadar yormuyor, roman bir keskin nişancının gözyaşları gibi akıyor. Biraz mola vermek istediğinizde arkanızdan bir kurşun sıkılacağını hissedip kaçar gibi romanı okumaya devam ediyorsunuz. Sürükleyici olduğunu başka türlü anlatamayacağım. 2012 biterken oldukça yorgunum, yorgunuz, yorgunlar.

"Ne kadar akıllıysanız o kadar korkak olurdunuz. Tabii istisnaları da vardı. Çok aptal olduğunuzda bu sefer hiçbir şeyi anlamadığınız için her şeyden korkardınız. Hangi sınıfa girdiğimi merak ettim."

Eminim ki bu roman gerçekten akıllı olup, aklını kullanarak cesur olamayan okurlara oldukça iyi gelecektir. Harekete geçirecektir. Okuyup da hala harekete geçemeyen varsa bana mail atıp istediği serzenişlerde bulunabilir, içini dökebilir.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler

21 Ağustos 2012 Salı

Anne sözü dinlemeyenlere

"Annem yıllar önce bana "Bir kadın aramak istemiyorsa, onu asla arama. Bazı kadınlar, sen onları ara diye aranmak istemiyormuş gibi yapabilir. Onları da arama. Aranmak isteyen bir kadını da arama, bırak o seni bulsun," demişti. Annemin bütün öğütlerine uysaydım zaten şimdi bambaşka yerlerde olmam gerekirdi."

Barış Uygur, memleket edebiyatımızın yeni polisiye yazarlarından. İlk romanı da "Feriköy Mezarlığı'nda Randevu" oldu, İletişim Yayınları'ndan çıkıp girdi zihnimize. İyi de etti. Akrobatik cümleler, artık klasikleşmeye yüz tutan bir "polis edebiyatı" ve gözünüzde canlanacak ağlak sahneler hayal ediyorsanız, kırıklığa uğrarsınız. Son dönemdeki "yalın üslup" başarısı gittikçe artıyor. Barış Bıçakçı'dan sonra başka bir Barış olan Uygur da bize sade bir anlatımla neler yapılabileceğini gösteriyor.

"Bu kadarı artık benim için fazla yorucuydu. Zaten böyle bir adamımdır. Orta karar. Hayır, en son söylenecek şeyi en başta söylemem ama en sonda da söylemem. Ya da aslında en sonda söylerim çünkü genellikle söyleyeceğim şeyi söyledikten sonra konuşacak başka bir şey kalmaz."

Şak diye "ben de böyleyim" dedirten anlatımlar var. En azından küçükken mahallede çok fazla hırsız-polis oynayan ve daima "başarılı polis" imajı çizen ben, bu anlatımlardan nasibimi aldım. Annemin sözünü de pek dinlemezdim o zamanlar. Pişman mıyım? Pek bilmiyorum.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler