Bağışlanmış Hüzün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bağışlanmış Hüzün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2012 Çarşamba

Aşk bağışlanmış hüzündür

"Bana roman demişti. Meğersem şiir yazıyormuş. O kadar kısa bir şey yazdığını bilseydim, kapısını çalmaz mıydım, kırmaz mıydım ben o kapıyı... Ah abla. Ah Selin Abla!"

Yıllardır roman okuyorum, fakat hiçbirinin son sayfasını okurken -üstelik bir halk otobüsünde- gözlerimin dolduğunu hatırlamıyorum. Kitabı bitirdiğim gibi otobüsten inip nasıl sigara yaktığımı ve yazara öfke duyduğumu anlatamam. Bu öfkemde samimiyet vardı, bu yüzden de yazarın hüznünü, hüzün dolu romanını bağışladım.

İmge Kitabevi'nden 2010 yılında çıkan ve aynı yıl 3 baskı birden yapan bu roman, Nevzat Çelik'in ilk romanıydı. Yazar daha önce şiir kitaplarıyla çıkmıştı okurlarının karşısına ve derin izler bırakmıştı. "Bağışlanmış Hüzün" de ise bu izlerin altını çize çize ilerlediğini göstermişti. Okuyanlar, tüm ilişkileri tarafından tedirgin edilmeliydi.

"-Neler oldu anlat bakalım?
-Hiç sorma, çok hoş bir adam. Narkoz enjekte eder gibi yumuşacık konuşuyor. Bir de tuhaf bir mahcubiyeti var ki, kalkamadım yanından."


Bazen bir ilişki yaşarsınız, çok sevdiğiniz halde bir şeyler yolunda gitmez ve yollarınız ayrılır. Sonra hayatınıza biri girer, fakat yanlış kişidir o. Geriye dönmek, o eski sevdiğiniz kişiyi yine sahiplenmek istersiniz. İşte kilit nokta "zaman"dır. Doğru zamanda mı geri dönmeliydiniz yoksa geri dönmeyi hiç düşünmemeli miydiniz? Peki arada yaşanan duygu yoğunlukları, saçmalıklar, hatalar, pişmanlıklar ne olacak? İzah etmek çok güç. Özellikle de bu romandaki hikayeyi.

"Al git
Şehla yürüyüşünü
Yaz deme
Kış deme
Üşürüm deme
Aylardan baharsa
Ay doğarsa
Hiçbir şey deme
Bu senin
Kuşlardan önce kalkan yüzündür
Al git
Sevgili
Aşk bağışlanmış hüzündür."


Kıymetli dostum Immo Guitti benimle bir söyleşi yapmış, "Nevzat Çelik okudun mu?" diye sormuştu. Tanıdığım biri bana böyle sorular sorunca tedirgin oluyorum. "Demek ki okumam gerek, kalbime dokunacak bir şeyler olmalı" diye düşünüyorum. Kısa bir zaman sonra Kadıköy'de ev ziyareti yaptığım dostum Özgür Kayım bu kitabı bana hediye etmiş, çok yorum yapmamıştı. Oysa gözlerinden anlamıştım iç acıtacak bir şeyler okuyacağımı. Her iki dostuma da minnettarım.

Bazı romanlar, sizden bir şey anlatmasa bile içinizi acıtır. Çok acıtır.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler