Arnon Grünberg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arnon Grünberg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Eylül 2012 Pazartesi

Evlere şenlik bir balon

Günümüz yazarları arasında kendine has anlatımıyla, etliye sütlüye karışmayanların tam karşısında bir yazar yer alır. Adı da Arnon Grunberg'tir.

Grunberg'in beyaz orta sınıfın rahatsızlıklarını diline dolaması ve dramatik bir üslupla bunu ifade etmesi yeni bir cümle sayılmaz. Ancak Grunberg çıtayı biraz daha yükselterek, daha olgun bir romanla karşımıza çıkıyor.

Grunberg sevginin, aşkın imkansızlığının, soykırımın, ötenazinin, sadakatin, ekonomi balonlarının, babasız çocukların, kocasız kadınların, Amerikalıların, Avrupalıların tam ortasına açıyor tezgahını.

Daha önce yine bir Grunberg kitabı olan "Tirza"nın yazısını okuyanlar hatırlayacaklardır, yazının başlığını "Rahatsız edilmek isteyenlere" koymuştuk. Bu yazının başlığının da bu olması kaçınılmazdır. Çünkü Bay Grunberg, kendisi gibi dünya rahatsızları olan okuyucularının evinde ekonomi balonları patlatmaya gelmiş.

"İliğine Kadar" dan hemen önce yine bir Grunberg kitabı olan; ancak Marek Van Der Jagt adıyla basılan "Kelliğimin Hikayesi"ni okuduğum için, ne işe karşılaşacağımı aşağı yukarı anlamıştım. Aile bireyleri arasındaki kopuk ilişkiler alıştığımız üzere hat safhada; anne - oğul melodramı ise yine sayfaların arasında kendine yer edinmiş.

Kitabın odak noktası "ilgi"dir. Sevgililerin, karı kocaların, eski eşlerin, aile üyelerinin, öğretmen ve öğrencilerin birbirlerine olan ilgisi. Ya da ilgisizliği. Kapitalist toplumların (kimileri bu tanımlamayı sevmese de) yabancılaşması, bir anlamda "ilginin ıssızlaşması".

Kitaptan şu çarpıcı ifadeyi size aktararak bir görevimi daha yerine getirmiş oluyorum.Grunberg'i henüz okumamış olan dünya rahatsızları tanıştıklarına memnun olacaklar:

"Her şey ağlamakla başlar, sonra birlikte ev almaya kadar giderdi. Başkasının kederine ortak olmamak, bu tuzağa düşmemek gerekirdi. İnsanca başlayan bir ilişkinin fare kapanıydı bu..."

Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Rahatsız edilmek isteyenlere

Hollandalı yazar Arnon Grunberg’in ülkemizde kemik bir okuyucu kitlesi kazanmasını sağlayan romanının adıdır Tirza. İlk önce yazarımıza bakalım: 1971 Amsterdam doğumlu olan yazarımız liseden atılınca babasından şunu duymuş: “O zaman gider tren istasyonlarında ayakkabı boyarsın!”. Bunun üzerine şansını aktör olmaktan yana kullanmış, hiçbir konservatuvara kabul edilmeyince kendi yayınevini kurup “iyi edebiyat” basarak hiç satmayan kitaplar sayesinde(!) borca batmış. Bu süreçte garsonluk, kat temizleyiciliği, aşk mektubu yazıcılığı gibi işlerde çalışmış. Bunların dışında savaş muhabirliği yapıyor, “Acı Çekme Teknikleri” gibi ilginç konularda ders de veriyor. Kitapları bugün 20 dile çevrilmiş durumda. Türkçede ise yine Alef Yayınevi’nden çıkan “Yahudi Mesih” ve İş - Kültür Yayınları’ndan çıkan ve artık bulunamayan “Hayalet Acı” kitapları bulunuyor.

Kira”, “Kurban” ve “Çöl” adlı üç bölümden oluşan 483 sayfalık “Tirza”, romanın üstünden anlatıldığı karakter olan editör Jörgen Hofmeester’ın, kızı Tirza’nın Afrika yolculuğu öncesi vereceği partiye ton balığı kesmesiyle başlıyor. Beyaz orta sınıf Avrupalı bir ailenin günlük ve içsel yaşantılarının anlatıldığı satırlar bir süre sonra esasında yazarın orta sınıf Avrupalılara ilişkin çok ciddi açıklamalarıyla uygulamalı bir şekilde sürüp gidiyor.

Jörgen Hofmeester, kendisinin yapamadığı her şeyi ve kendisinin iyi olamadığı her konuyu kızı Tirza’dan bekleyerek, onun ipi göğüslemesini istiyor. Evlerine giren çıkan onca erkekten hiç rahatsız değilmiş gibi görünen, için için kızını herkesten ve her şeyden kıskanan bir baba figürü olarak karşımıza çıkıyor. Sayfaları çevirdikçe Jörgen Hofmeester’ın Avrupalı evine çoktan girmiş olduğunuzu fark ediyorsunuz. Herkesin özgürce ve bağımsız bir şekilde kendi kararlarını verebildiği bir evdir burası. Ancak aile bireylerinin yaptıkları seçimlerinin sonucunu da satır satır okuyacağınız için “Avrupalılar göz göre göre birbirini mi kandırmaya çalışıyor acaba?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Yazarın bir başarısı da şudur ki, yazdığı her satırın “gerçeklik” kapsamında hakkını veriyor ve ister istemez “Böyle olaylar, bu tarz davranışlar bizde olsa ne olurdu acaba?” sorusu beyninizi meşgul ediyor. Çünkü romandaki olaylar öyle yenilip yutulacak cinsten değil, Tirza’nın erkeklerle ilişkisini ve babasının bunların neredeyse hepsine şahit olmasını okuduktan sonra “Bizim babalar kesin katil olur!” diyorsunuz. Romanın birkaç yerinde Jörgen’in bir zamanlar henüz 12 yaşında olan kızına Tolstoy ve Dostoyevski okuduğunu öğrenince de yazarın “Okuru anında inandırmasını” normal buluyorsunuz.

TirzaAyfer Tunç’a göre de, 21. Yüz yılın ilk klasiğidir. Yurt dışında ilk basımı 2006’da yapılmıştır. 11 Eylül İkiz Kule olaylarının üzerinden henüz 5 yıl geçmiştir, Tirza’nın Afrika’ya birlikte gideceği erkek arkadaşı fevkalade derece 11 Eylül saldırılarını düzenleyenler arasında bulunan Muhammet Atta’ya benzemektedir ya da Jörgen’e böyle görünmektedir. Peki bunu Tirza niye görememektedir?

Kitaptaki her bir cümle, her bir anlatı ve açıklama uyumlu bir bütünlüğü sağladığı için alıntı yapmıyorum. Sonuç olarak “Tirza” içerisi ve dışarısıyla rahatsız edici bir romandır. Ve belki de bu yüzden “rahatsız olmak isteyenlere” önerilmelidir.

Tuna Bahar