Şiir Taşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir Taşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2014 Pazar

Dilde ve kültürde sabrın timsali: taş

Eşya, şiirde insan zihninin bir yansıması olduğu için yer alır. Eşyaya bakan, onu kullanan, onu çevresinde bulan, değiştiren, üreten insan; dilinde, kültüründe, zihninde de eşyanın kendisini olmasa da bir yansımasını inşa eder. Adem Turan’ın Şiir Taşı işte tam da bu noktada sözü alıyor. Doğada kayıtsızca duran taş, dilde ve kültürde sabrın timsali oluyor. Adem Turan da taşı sıksa şiirini çıkartacak bir şair olarak işte o timsaller manzumesini şiirleştiriyor. Daha doğrusu timsaller üzerinden taşı değil taşı timsalleştiren insanı şiirleştiriyor aslında. Taş şiirin bahanesi oluyor böylece… Zaten Adem Turan da Yapı Taşı adlı şiirde demiyor mu? “Bunlar insan parçaları: bu taşlar… bunlarsız olmaz!/Böyledir işte bedenlerin inşası; bunu gördüm ve biliyorum!

Ben susarsam taş çatlar” mısrasıyla açılıyor Şiir Taşı. Rilke’nin “İçinize dönün, hayatınızın kaynadığı derinlikleri yoklayın; onun kaynağında siz, yaratmanız gerekiyor mu sorusunun kar­şılığını bulacaksınız.” cümleleriyle ifade ettiklerini Adem Turan taşın sertliğinden çıkartmış besbelli.

Adem Turan’ın şiirinde taş, bize Dünya’nın ağırlığını hissettireceği bir imge olarak yer alıyor. Filistin’in ve Rachel Corrie’nin ağırlığını duyuyoruz mesela. Ebabil kuşlarının Kâbe’yi korumak için attığı taşların ağırlığını… Kendi adıma bunu sadece protest bir tavır olarak görmeyi şiiri hafife almak olarak değerlendiririm. Adem Turan şiirinde taşı ağır olduğu asli yerine koyma kaygısını görüyorum. Sınır taşı da, sadaka taşı da, eşik taşı da… Turan şiirlerinde bu taşlara gönül coğrafyamızdaki asli yerlerine koymaya yani asıl ağırlılarını okuruna hissettirmeye çalışıyor. Böylece taşa dünyasında yer veren insan da asli hüviyetine bir adım daha yaklaşmış oluyor.

“kurşun kime gitsin şimdi, taş kime
taş kimin başına düşsün, kim çatlasın!
ateşböcekleri kanaviçe işlerken kan kıvamında
bülbüller ilân-ı aşk ederken bağçenin güllerine
bu rüzgâr alıp nereye götürsün beni, hangi meclise!”

diye soruyor Adem Turan. Ya cevabı? Cevapları bulmak değil zaten şairin işi…

Daha Musalla Taşı var, Mezar Taşı var, Tespih Taşı var… Adem Turan taştan bir şiir konçertosuna imza atmaya karar vermiş. Şiir Taşı işte tam olarak bu…

Adem Turan şiirlerinde bir yanda Edip Cansever’e diğer yanda Sezai Karakoç’a selam gönderiyor. Kitap hakkında bunu da not etmekte fayda var.

Cennet Taşı şiiriyle bitiyor kitap. Tek kelimeden oluşan bir şiir bu. “Yazamıyorum”dan ibaret. “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” diyen Ludwig Wittgenstein, Tractatus’unu “üzerinde konuşulamayan konusunda susulmalı” cümlesiyle bitirir. Adem Turan’ın kitapta yer verdiği son şiir ise her insanın dilinin aciz kaldığı noktaya işaret eder.

Suavi Kemal Yazgıç
twitter.com/suavikemal