İbrahim Öztürkçü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İbrahim Öztürkçü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2019 Pazartesi

Bir devin ve bir devrin rüyaları

Osmanlı Devleti’ne 33 yıl boyunca birçok vazifeyle hizmet etmesinin yanı sıra neşrettiği sayısız kıymetli eserle tam manasıyla bir 'Bir Eski Zaman Efendisi': İbnülemin Mahmut Kemal İnal. Onun hayatını buraya sığdırmak mümkün olmamakla birlikte, doğduğu yıl itibariyle (1870) memleketin siyasî ve fikrî ortamının en çetrefilli zamanlarında yaşadığını söylemek bile kafi.

Devlet ricalinden, ehl-i irfandan, şairlerden ve fikir adamlarından müteşekkil toplantıların yapıldığı evi bir nevi ilim meclisiydi. Bu mecliste söz elbette İbnülemin'e aitti ancak nadiren Hakkı Tarık Us'un, Mükrimin Halil Yınanç'ın ve eski Bâbıâli mensuplarından Hulusî Bey gibi kimselerin söze karıştığı da olurdu. Sorulmadıkça konuşmamak meclisin âdetiydi, yani haddini bilmek...

İbrahim Öztürkçü'nün hazırladığı İbnülemin'in Rüyaları, işte bu mümtaz şahsiyetin psikolojisini, irtibatta olduğu cemiyetleri ve dönemin türlü ortamlarını (edebî, siyasî, tasavvufî) tanımak için oldukça ilginç bir kitap. Şehir Üniversitesi Taha Toros Arşivi'nde bulunan ve kendisinin el yazısıyla yaklaşık 70 varaktan oluşan rüyalar, İbnülemin'in psikobiyografisi için kaynak teşkil ediyor. Her geçen gün psikobiyografi eserlerinin artmasındaki ve bu alanda ciddi çalışmalar yapılmasının sebebi ise belli: insanın ruh dünyasını tanımak. Öztürkçü'nün de belirttiği gibi bu kitap İbnülemin'in bilinçaltına yolculuk ve ona dair 'psikanalist' okuma yapmaya imkân sağlayan bir öneme sahip.

Kitabın girişinde rüya mevzusuna batıdan ve doğudan çeşitli örnekler verip yorumlar getiren Öztürkçü'nün şu yorumları, kitabı okuyacakların meseleye bakışına bir renk verebilir: "Freud, rüyaları, uykumuz sırasında oluşan akıldışı ruhsal faaliyetler olarak görmekte ve rüyaların ilâhî kaynaklı olmayıp sadece arzu tatmininden ibaret bilinçaltındaki düşüncelerin serbest olarak yüzeye çıktığı, insanların bu yolla ruhsal ve fiziksel olarak rahatlayıp tatmine ulaştığı bir olay şeklinde nitelendirmektedir. Bununla birlikte Freud'un nevroz teorisini geliştirip, psikanaliz tedavi yöntemini bulması, modern rüya yorumu sanatını ortaya çıkarması nedeniyle, bilim tarihinin en önde gelen isimlerinden biri olarak kabul görmüştür. Fakat rüyayı bir isteğin tatmini olarak anlamak, Freud'un en büyük yanlışlarından biri olup, onun düşünce dünyasını esir alan materyalist algısının bir yansımasıdır."

Bizim düşünce dünyamızda şüphe yok ki rüyalar çok büyük bir öneme sahiptir. Hem dünya hem de ahiret hayatına dair anlamlar aranır. Aile saadeti, meslekî gidişat, şahsî vaziyet ve akıbet... Rüya konusunda ehil olan kimselerden işte bu meseleler sebebiyle yorum istenir. Elbette bunlar yapılırken söz konusu rüyanın hayırlara çıkması için Allah'a niyaz edilir. Diğer yandan rüyalar, "nübüvettin kırkta biri" olarak kabul edildiği için kimselere anlatılmaz, mevzunun ehil zâtları rüyaların (ister iyi ister kötü görünen) herkesle paylaşılmaması gerektiğini telkin ederler. Bir de işin tasavvufî tarafı vardır. Orada rüyadan çok mana kelimesi kullanılır. Bir şeyh efendiye, yola (tarikat) ya da benzeri mevzulara dair mana gören kimseler bu manayı bir kâğıda yazıp tanıdıkları, hiç değilse eş-dost tarafından bilinen bir büyüğe götürürler. Ondan yorum rica ederler. Bu yorum bazen manayı görenin bir yola intisab etmesine delil teşkil eder, bazen de kısmetinin başka bir kapıda olduğuna. İbrahim Öztürkçü'nün belirttiğine göre İbnülemin Mahmut Kemal İnal rüyalarında daha çok hususlar dikkat çekiyor:

1. Sadâret, vezâret, nezâret, Mabeyn Başkâtipliği, Maarif Nazırlığı, Hilafet Başkâtipliği, feriklik, Meşihat mektupçuluğu, Divan-ı Hümayûn Beylikçiliği gibi rütbelerden birinin kendisine tevcih edilme beklentisiyle alakalı manalar sıktır.
2. Rüyaların görüldüğü vakitler genellikle sabah, sabaha yakın, sabah namazından sonra ve geceleyin gibi "evkât-ı mahsusa"lardır.
3. İbnülemin, kendi rüyaları dışında kendisinden iki yaş küçük biraderi Ahmed Tevfik Bey'in rüyalarını da bazen zikreder. Nitekim rüyalarda bulunan şahısların başında kardeşi gelir.
4. Rüyalarda görülen şahıslar arasında padişahlar ve devlet ricali başta olmak üzere dinî, ilmî, edebî şahsiyetler ve sanatkârlar yer almaktadır. Çok zengin bir listedir bu. Peygamber Efendimiz'den Hulefâ-yı Raşidîn'e, Ezvâc-ı Tâhirât'tan Ashâb-ı Kirâm'a, padişahlardan şehzadelere, şeyhler ve velilerden sadrazamlar ve paşalara, şeyhülislamlardan müsteşarlara, nâzırlardan mûsıkîşinaslara ve hattatlara kadar uzanan bir liste.
5. Her rüyada olduğu gibi şahıslar bazen kendi görevlerinin dışında farklı makamlarda yer alabilmektedir, suret ya da kılık-tip değiştirebilmektedir. Ölülerin diri, dirilerin ölü olması da bu türden bir örnektir. Bazı rüyaları vesilesiyle İbnülemin'in aile kökeninin Efendimize dayandığını, bazılarıyla da baba tarafından Hazreti Hüseyin neslinden geldiklerini öğrenebiliyoruz. Diğer yandan bağlı bulunduğu tasavvuf çevresini de görebiliyoruz. Bu anlamda İbnülemin hiç şaşırtmaz, o zaten maddî ve manevî cezbesiyle tipik bir nakşî dervişi gibidir ki Süleyman Nazif'in şu cümleleri onun her an infilak etmeye hazır ruh hâlini izah eder: "Boğaz'ın bir semtine batarya yerleştirseler, karşı tarafına Mahmut Kemâl Bey'i koysalar ve 'Ateş!" diye komut verseler, beş dakika içerisinde Mahmut Kemâl Bey, bataryayı susturur ve tarümar eder."
6. Rüyaların geçtiği mekanlar tıpkı rüyalara konuk olanlar gibi çeşit çeşit. Genellikle İbnülemin'in baba ocağı Sarı Konak'ı okuyoruz. Onun dışındaysa camiler, Topkapı Sarayı'nın Hırka-i Saâdet dairesi, tekkeler, dergâhlar, başka konaklar, devlet daireleri, şehirler-semtler, vapurlar, berber dükkânları, tiyatrolar yer alıyor rüyalarda.
7. Bir rüyasında Mustafa Paşa'nın kerimesi Mirhimâh yahut Mihrişâh Sultan'la evlendiğini ve hatta saltanat namzedi bir erkek çocuğu olduğunu görüyoruz. Bu da İbnülemin'in gönlünde kalan ukdeyi işaret ediyor.
8. Rüyalar genellikle güzel dualar eşliğinde bitiyor. Burada hem Türkçenin lezzetini hem de İbnülemin'in niyaz biçimindeki samimiliği görebiliyoruz. Yine bazı rüyaların sonunda da "teferruatı vardı ama unuttum" gibi ifadeler görüyoruz. Kimi rüyalarını uyanır uyanmaz yazsa da bazı rüyalarını unutmuş İbnülemin.
9. Vasiyete benzer isteklerle de karşılaşıyoruz İbnülemin'in rüyalarında. Öldükten sonra nereye defnedilebileceği gibi.
10. Şahıs İbnülemin olunca onun sevmediği yahut onu sevmeyen insanların da rüyalarda iç içe geçtiğini görmek mümkün. Gerçek hayatta pek hazzetmediği kimselerle mana âleminde de arası pek iyi değildir onun. Bu isimlerden bazıları şöyle: Babanzâde Ahmed Naim, Midhat Cemal, Ali Emirî, M. Zeki Pakalın, Osman Nuri Ergin ve Mehmed Âkif Ersoy. Bu son isim bizi epey şaşırtıyor, 1331 Rebîülâhiri'nin 23'üncü Salı sabahı rüyasında Âkif'in faziletine dair gazetelere düşen haberleri duyunca şu cevabı verir: "Âkif'in gazetelere yazılan faziletinden ve Âlemi-i İslâmiyet'e hizmetinden filandan bahsederek 'Musa Kazım vesâire gibi adamlar dururken ona öyle denilir mi?' meâlinde sözler söyledim."

Rüyaların bu genel özelliklerinden bahsettikten sonra Öztürkçü şu cümlelerle okuyucuyu rüyalarla baş başa bırakıyor: "Cemil Meriç'in ifadesiyle irfan medeniyetinin bakiyesi olarak cumhuriyet dönemini idrak eden nesil içerisinde İbnülemin, hafızasını kaybeden bir insanın hastalığına şifa bulmaya çalışan bir doktor gibidir. Tedavi şekli ise içinde yetiştiği medeniyetin hususiyetlerini kılık-kıyafetiyle ve şahsına münhasır mizacıyla Cumhuriyet'e intikal ettirmekten ibarettir."

Yazıyı bitirmeden evvel buraya kitaptan İbnülemin'in bir rüyasını olduğu gibi yazmak istiyorum. Bu rüya hem mevzusu itibariyle hem de gayba yönelik bir 'uyarı olduğu' ortaya çıkması (sahiden mi bilemeyiz, Allahuâlem) sebebiyle pek mühim ve ilginç. Buyursunlar:

"Meşin cüzdan gibi bir şey içinde yeni darb olmuş, tahminen seksen yüz kadar Osmanlı altını vardı. Cüzdan koynumdan yok oldu, galiba çaldılar. Bir müddet sonra altınların birkaçı eksik olarak cüzdan yine koynumda bulundu. Yanımda bulunanlara "İşte murâkabenin fevâidini murâkebe ettim, cüzdan yerine geldi" diyordum. Daha başka sözler ve haller oldu, unuttum. Büsbütün gâib olmaktansa bir miktarının eksik olmasına galiba memnun oluyordum. Bu da maişetimize ait zuhurâttır. Cenabı Rezzâk-ı Kerîm'e iltica ederim.
...
[Derkenar] 5 gün sonra içinde hayli para olduğu hâlde nefis cüzdanımı tramvayda çaldılar yahut düşürdüm. Bilmem bu o mudur?"

Rüyalarını yazarak şeyhine mektupla gönderen ve bu yolla irşad edilmeyi bekleyen Üsküplü Asiye Hatun'un Rüya Mektupları'ndan sonra (daha evvel Cemal Kafadar'ın Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken kitabında rastladığımız mektuplar) yine benzer ve lezzet bakımından hiç farkı olmayan bir kitap İbnülemin'in Rüyaları. Hazretin mana âleminden, o günlerin âlemine bir bakış...

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf