28 Eylül 2019 Cumartesi

Uzaklardan gelen bir masalı dinler gibi

"Çocuklar oynuyordu
Düşlerimin içindeki
Bayram yerlerinde."
- Özdemir Asaf, Çocukçada Ben De Varım

Bozkırın göbeğinden gelen yazarların roman veya öykülerini yazarken kendine has bir tarz tutturduklarını düşünüyorum. Bunda en büyük etken yaşanılan bölgenin insanının da kendine has özellikleri olmasıdır fikrimce. Özellikle öykü türünde yazan yazarların ‘insan’ı anlatması birçok başka yazardan daha samimi geliyor bana. Bu Mustafa Çiftci’de de böyle Samet Doğan’da da (öykücü olmasa da). İlk defa okuduğum ve diğer iki yazardan yaşça daha büyük olan Ethem Baran’da da. Abartarak söylersem, sanırım Yozgatlı olup çok farklı bir tarz tutturan bir İhsan Oktay Anar vardır.

Unuttuğum Bütün Akşamlar, İletişim Yayınları’ndan 2014’te neşrediliyor fakat bundan önce ilk baskısını 2005 yılında Doğan Kitap’tan yapmış. İçinde dört ana başlık altında otuz öykü barındırıyor. İlk olarak ana başlıkların isimlerinden okuru yakalamayı başarıyor yazar: Kurtulmuş Gül Mevsimi, İki Film Birden, Kar Kuyuları, Sonrası Ayrılık.

Ethem Baran’ın bütün öykülerinde insanın her türlü hâlini görebilmek mümkün. Samimiyetten yoksun bırakmıyor hiçbir zaman kahramanlarını yazar. Bu, yeri geliyor bir kedi oluyor yeri geliyor evden kaçan bir kız oluyor yeri geliyor dedesi ölen fakat bunun farkında olmayan küçük bir çocuk oluyor. Anlatım açısından okuru yakalıyor ve kitabın sonuna kadar da bırakmıyor Baran.

İlk bölüm olan Kurutulmuş Gül Mevsimi’nde öyküler bazen büyük parçalarıyla bazen de ucundan kıyısından birbirine bağlanıyor. Kitabın dört ana bölümünden en uzunu olmasa da kısacık bir novella diyebiliriz bu kısma. Kitabın genelinde ve bu bölümün de birçok yerinde bilinç akışı tekniğini ve iç monolog tekniğini kullanmış yazar. Olaylar arasında keskin geçişler var. Bir paragrafta bir kahramanın dilinden konuşurken bir sonraki paragrafta başka bir karakterin veya aynı karakterin dilinden bambaşka bir zaman dilimini anlatabiliyor. Birçok yerde hem anlatılan olay hem de zaman açısından geçişler mevcut. Fakat bu zaman zaman konunun dağılmasına sebep olmuş. Oğuz Atayvari bir yol tutturmaya çalışmış yazar. Elbette başardığı birçok yer var ama bazı yerlerde de sırıtmış bu durum.

Yazarın öykülerinde anlatım açısından edebiyatımızın usta yazarlarının etkilerini görmek mümkün. Örneğin ikinci bölümde, İki Film Birden, sinema üzerinden bir anlatım kuran yazarda Yusuf Atılgan etkisini görebiliriz (Hatta belki abartı olacak ama bazı öykülerde Sâdık Hidayet’i bile görmek mümkün). Fakat kitabın en kısa bölümü burası. Daha uzun olsaymış keyifle okunabilirmiş.

Kar Kuyuları ve Sonrası Ayrılık başlığı altındaki öykülerin birbiriyle ilişkisi yok. Kendi içinde başlayıp biten öyküler bunlar. Bu özelliğiyle ilk bölümden ayrılıyor. Son bölümdeki Çiy Düşmüş öyküsü kitapta kendini öne çıkaran öykülerden. Gerçekten duyguyu çok iyi yakalamış yazar, küçük bir çocuğun gözünden.

Ethem Baran’ın anlattığı insanlar ve öykülerini kurduğu mekân her an çevremizde, Anadolu’da görebileceğimiz insanlar ve yerler. Bu açıdan sahicilik açısından hiç problem yok öykülerde. Sadece, o da sık olmamakla birlikte, anlatım yönünden bir sıkıntı doğuyor. Anlatım belirsizleşiyor. Bu da okuru zorluyor. Kitaptan kopmadan okumaya devam edildiğinde başarılı bir öykü kitabı okumuş olacaktır okurlar.

‘Loser’ diye bir kelime vardır İngilizcede. ‘Kaybeden’ olarak çevriliyor dilimize. Tam da Baran’ın öykülerindeki kişiler bunlar. Bazen bir hayale tutunmaya çalışan, küçük bir çocuğun hareketlerine sığınan, bazen de anılara sığınan insanların maddi dünyada küçük ama ruh dünyalarında fırtınalar koparan öyküler. Aslında yazarın kahramanları değişse de başından sonuna kadar sanki bir kişinin hikâyesi bu kitap. Şiirlerin arasından çıkıp gelen, ‘seviyorum’ demenin kaçınılmaz sorumluluğunu bil(mey)en bir kişinin öyküsü.

Ethem Baran zaman zaman güncel sorunlara da değiniyor ama bunu öyle nahif ve bağırmadan yapıyor ki, böylesi de mümkünmüş diyebiliyor okur:

Gözlerim sarmaşıklı kahveyi arıyor.

Kahvenin yerinde bir oto galerisi. Dükkânların küçük camları yerlerini geniş, aydınlık vitrinlere bırakmış; günün her saati sulanan ıslak, serin parke taşlarının yerini beton kaldırımlar ve kendi sıcağında bunalıp baygın düşen asfalt almış.

Zaten çok az bir yerde var bu durum. Genel olarak yazar, ‘insan’ı anlatmaktan dışarı çıkmak istememiş.

Ethem Baran’ın birçok kitabı var öykü ve roman türünde. Edebiyatımız için kıymetli bir yazar olduğunu düşünüyorum. Bazen uzaklardan gelen bir masalı dinler gibi bazense modern dünyanın sabahına uyanır gibi anlattığı öykülerinde herkes kendinden bir şeyler bulacaktır.

Mehmet Âkif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder