4 Mart 2019 Pazartesi

Batının batılı olmayanlara karşı yaptıkları

Batı’nın kendinden olmayana karşı ikircikli tavrı kendi içindeki vicdan sahiplerinin de reddettiği bir durum. Tarihsel arka planı oldukça eskilere dayanan ve literatürel açıdan oldukça zengin olan bu arızi tutumdan bugün en fazla pay düşen Müslümanlar diyebililiriz. Temel sebebin din olup olmadığı tartışılır lakin Batı düşünsel ve eylemsel temelini din üzerinden inşa ediyor. Müslüman olmak Batı için en baştan mimli olmak anlamına geliyor. Müslüman kimliğinin uluslararası kamuoyunda oluşturulan olumsuz imajı da bu tarihi tutumdan beslenerek büyüyor. Kemikleşmiş olumsuz algıyı değiştirmek, dönüştürmek ya da yeniden inşa etmek pek mümkün gözükmüyor. Ortaya çıkan sorunlu durumdan Batı’nın kastı ve dâhli var, bunu biliyoruz. Peki, Müslümanların bu imajı değiştirmeye yönelik sığ retorikten başka çabası bulunuyor mu? Kendimizin çalıp kendimizin oynadığı iç politika paçozluğundan başka… Aksine, eyleme ihtiyaç bırakmayan hamasi söylemlerle bu ‘kötü’ imajı destekliyoruz. Kısacası, Batı’nın istediği bir koz, Müslümanların verdiği ceviz bahçesi.

Tarihsel süreç içinde İslam ve Müslümanlara dair bilgiden negatif bir imaj oluşturulması meselenin bir yönü. Diğer taraftan her yeni malumat mevcudun üzerine konumlandırılıyor. Dolayısıyla aynı kasıt ve önyargı yeniden üretilerek daha güçlü şekilde devam ediyor. Konuyu oryantalizmin serin sularına taşımadan devam etmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Entelektüalizm ve/veya literatürel fetişizm bir yerden sonra meseleyi boğarak amaçtan ve çözümden uzaklaştırıyor. Nitekim, benzer bir yöntemi benimseyen akademisyen Bekir Berat Özipek kendisine bu meseleyi dert etmiş ve Batı’nın önyargısını, çifte standartını ortaya koyabilmek için bir çalışma hazırlamış. Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar isimli çalışma Liberte Yayınları etiketini taşıyor. Ayrımcılık, İslamofobi, Entegrasyon ve Ötesi alt başlıklı eser yüz yetmiş altı sayfadan oluşuyor. Özipek, kasıtlı olarak oluşturulan sorulara cevaplar vererek meselenin arka planına inmeye çalışıyor. Toplamda kırk üç soruya yer verilen kitapta sorular ‘doğru sorular’ ve ‘yanlış sorular’ olarak kategorize edilmiş. Yanlış olarak sınıflandırılan sorularda direkt önyargı ve çifte standart göze çarpıyor. Masumiyet ekseninde kurgulandığı ve bir arka planı olduğu açıkça anlaşılıyor. Doğru şeklinde sınıflandırılan sorular ise meselenin iç yüzünü açıklamaya yönelik oluşturulduğu söylense de Batı’nın riyakarlığını göstermekten geri kalmıyor. Soru metinlerinde kullanılan kalıpların kasıtlı bir planın izdüşümü olduğu açıkça görülüyor. Batılı birçok politikacı ve düşünürden örnekler vererek söylemin alt metnini açığa çıkaran Özipek, zaman zaman söylemin ötesine geçerek Batı’nın kendi içinde geliştirdiği vicdani yönün eleştirel değinilerine de yer veriyor. Yazar bu yöntemle Batı’nın Müslümanlara karşı kastını ve önyargısını deşifre ediyor diyebiliriz.

Kitap, alt başlıktaki kavramlar etrafında oluşturulmuş. Batı’nın ayrımcı politikalar ürettiği, korkutarak İslamofobi yaydığı ve entegrasyon adı altında faşizan uygulamalarda bulunduğu görülüyor. Özipek’in çalışması için sadece Batı’nın önyargılı ve çifte standartlı içyüzünü gösteriyor diyemeyiz. Özellikle dikkat çektiği iki nokta olduğunu düşünüyorum. İlki, Batı’nın Müslümanlara karşı olumsuz tavrını deşifre eden eleştirisi, ikincisi Müslümanların bu olumsuz tavra sunduğu katkı ya da olumsuzluğu kaldırmaya yönelik çaba göstermemesini deşifre eden eleştiri diyebilirim. Soruların ve cevapların bu bağlamda değerlendirilmesi fayda sağlayacaktır.

Biçim ve içerik açısından değerlendirdiğimizde kitapta kullanılan dilin liberal söylem üzerine inşa edildiğini söyleyebiliriz. Liberalizm eleştirisi saklı kalma koşulu ile genel olarak özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik değerleri önceleyen bir üst dil kullanıldığı görülüyor. Üst dil diyorum çünkü metni klasik liberal düşüncenin soft bir yansıması olarak değerlendirmek mümkün. Zira mevcut liberal düşüncenin bu eksenden kaydığını görmek zor değil. Kısacası, Özipek’in eleştirisini üzerine inşa ettiği özgürlükçü ve serbest alan maalesef teorik olarak var. Zaten liberal düşüncenin/politikanın gözetildiği Batı’nın çalışmadaki eleştirisi de bize bunu söylüyor. Batı, yaptıklarını bu değerleri kullanarak meşrulaştırmıyor mu?

Özipek’in oldukça anlamlı tespitleri yer alıyor kitapta. Birkaçını aktarmak gerekirse, aslında dinden bağımsız radikalleşen yapıların dine ikame edildiği görülüyor. Böylelikle uygulanan politikalara kamuoyu nezdinde dayanak sağlanmış oluyor. Müslümanlara izafe edilen şiddet olgusu Batı’da gözardı edilen yapısal sorunların neticesidir. Kısıcası yapısal sorunların ürettiği şiddet ve adaletsizlik tersine çevrilerek Batılı olmayanlarca şiddet üretildiği tezine dönüştürülüyor. Belirli kesimlerin yaptığı bu organize işin toplumsal yansıması da önyargı ve nefret şeklinde açığa çıkıyor. Özipek, “önyargı bir görme bozukluğudur” diyor ve tarihsel arka planının bu görme bozukluğunun derecesini nasıl büyüttüğünü irdeliyor. Kitapta verilen birçok yaşanmış örnekte olduğu üzere Batı, Müslüman için oluşturduğu imajı şekilcilik üzerinden kurgulayarak indirgemecilik yapıyor. Giyim-kuşam, tutum-davranış, yeme-içme gibi kültürel aidiyet içeren örüntüler katı şekilcilik saikiyle itibarsızlaştırılıyor, ötekileştiriliyor ve ayrımcılığa tabi tutuluyor. Asıl şekilcilik olarak değerlendirilebilecek bu uygulama çifte standart olmasının ötesinde felsefi düşüncenin de iğfali anlamına geliyor. Özipek bu durumu “Aydınlanma totaliterdir” şeklinde özetliyor. Çalışmada yer verilen somut örnekler Avrupa’nın ırkçı olduğunu gösteriyor. Bu ırkçılığın en güçlü olduğu alan dinsel ırkçılık olarak açığa çıkıyor. Söz konusu ırkçılık, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Yahudilere gösterilen tutumun Müslümanlar üzerinen tekrar açığa çıkışıdır. Bu bağlamda tarih felaket ve düşmanlığa indirgenerek çatışma için uygun zemin oluşturuluyor. Ayrıca İslamlaşma olgusu bir kaygı aracı olarak kullanılıyor ve karşı olma duygusu diri tutulmaya çalışılıyor. Kısacası bu durum ne anlayış ne de köken olarak yeni değildir. Özipek, verdiği örneklerle bu ırkçılığın bilim ve sanat alanına taşındığını belirtiyor. Suç konusunda da çifte standart uygulandığı görülüyor. Göçmenlerin karıştığı suç oranları düşük seviyelerde olmasına rağmen özellikle medya aracılığıyla yüksek olduğu imajı çiziliyor. Özipek zaman zaman Batılı olmayanlar açısından da meseleye bakmaya çalışıyor. Batı karşıtlığının dışında Batı yanlılığına değiniyor. Örneğin göçmen olup müntesibi olduğu topluma karşı öz-nefret veya aşağılık kompleksi ile ‘eleştiride’ bulunan kişiler. Yazar, Batı tarafından bu kişilerin kasıtlı olarak ön plana çıkarıldığını belirtiyor.

Kitaptaki ‘bu, budur’ şeklinde oluşturulan dili sorunlu bulduğumu söylemeliyim. Yazar için mesele ‘bu, budur’ açıklığında olabilir fakat ne Batı’nın kendinden olmayana yönelik uyguladığı çifte standartlı anlayışın felsefi ve kültürel köklerinin eserdeki kadar yüzeysel olduğunu ne de teolojik yargı ve değerlendirmelerin Özipek’in ön kabulü kadar net algılandığını düşünüyorum. Buna rağmen hem tespit hem de analiz bağlamında fayda sağlayacak bir çalışma olarak değerlendirmek mümkün. Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar, Batı’nın Batılı olmayanlara karşı uyguladığı önyargı ve çifte standartı göstermesi açısından önemli tespit ve değerlendirmeler içeriyor. Meraklısına tavsiye olunur.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder