23 Ekim 2018 Salı

Zamanın arifini ararsan, spotların altına bakma

Ken'an Rifâî (1867-1950), Rifâî Tarîkatının büyük şeyhlerindendir ki bizim için makbul yanı şeyhliğinden mülhem değildir.

Arka kapaktan hisse; "Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, idrâki, kültür ve imâniyle İslâmın Çağa seslenişini dile getirmiştir. Böylece İslâm, O'nun şahsında genç nesillere ulaşma, onların ruhlarını aydınlatma imkânına kavuşmuştur... Aklı ve îman arayışı arasında kalmış günümüzün insanına ilâhı dostluğun kapılarını açmaktadır. Hakikati arayan her insanın okuması gereken bir temel eserdir."

Nasip almak, kuru başını kurtarmak değil der, Samiha anne. Derdi ile dertlenmekte nasip almaktır yaşamaktan. Nasibini alan adamlar, Tanrı’dan üflenen ruha, O’nun tornasından dökülen toza yakışan adamlar, sayfalardan göz nuruna geçmeye talip olmuşlar.

Her satırına imrendiğim Safiye Erol. Dilhıraş, ne desem bilemediğim, ne desem güdük kalan kadın; "Aşklarımız hep ezelî olanın çehresine bürünüyor ve biz kendi meçhul kimliğimizi bu çehrenin aksinde arıyoruz,” dediğinde; boynumu bıçağının ucuna saldığım… Aşk ne… Ezeli olmayandan giden basamağı hep ıskaladık mı? Aşk ne? Sımsıkı sarıldığım ruhundan, Kabil bir aidiyet kokuyor buram buram, Ciğerdelen’den bir anlama eşiği daha düşüyor kucağıma, kamillerin pencerelerinin, “bir” ve “Bir” pencere olduğunu okudukça!

"Ademoğlu evvela kendi kendisi ile sulh yaptıktan sonra, cümle alemle barış haline geçmekle huzur ve sukuna kavuşur, ki işte hürriyet budur."

Hürriyet budur!

Birinci Kısım ve İkinci Kısım olarak ayrılır kitap; Birinci Kısım; “Birinci Etüd”; Samiha Ayverdi ve Neziha Araz hanımefendilerin ellerinden kadın zarafetinden dökülür. annesi, çocukluğu, memuriyeti, ilk iştirak edenleri; Medine ve kendine erişen elleri; ahlak, ilim, tasavvuf, aşk anlayışı; kadına baktığı gözleri ve Semiha Cemal

“İkinci Etüd”; benim zamandan mekandan azade prensesim; pasaklı kontesim Safiye Erol taneleri, salkımını sevdiğim…

“Homo Sapiens”; “Şarkın azizleri, İslam’ın ve Yunan’ın hakimleri, Garp aleminin ilim adamları her ne kadar birbirinden külliyen ayrı gruplar gibi dursa da yakından tetkik ile müşterek bir fonksyonda buluşurlar. ‘Sır bulucular’ yahut ‘yeniyi görücüler’(…)”.

Atom keşfine bile mistik demek caiz olur, mademki meçhulün peşinde… Al sana evrenin tamamını gören pencere… Çevir çevir bak… “Kadim medeniyet” derdinde olanda bir kibir; Garb’ın ilminden dem vuranda başka kibir… Biri dilini korurken tüm dünya lal olsun duasında, diğeri “my darling Amerika”… Of ki ne of… Safiye Erol’un elinde fındık büyüklüğünde kalan dünyayı çekiştirerek çirkinleştiren, öylece de söyleyen, bilmediğinden söyleyen, bildiğinden çoğunu söyleyen dinlence… Vesaire vesaire…

Üçüncü Etüd”; “Mektuplar” ki ne menem sevda…

İkinci Kısım; “Sohbetler…”, “Aşk mevzuunda…”, “Dil Ve İlim…”, “Terbiye…”, “Tevhit Anlayışı…”, “Günlük Hayatından…” diye sona erer okuma.

Günlük Hayatından Bazı hatıralar”da; Resulullah’a giden yolda, sağa sola nazar etmekten imtina edip, dinlenmek için konakladığı Mısır ve İskenderiye’den hiç anısının olmadığını öğrenirsiniz. Veya; Semiha Cemal hanımın ölümünden doğan hüzne Saime Özveren’e "Mami dinlendir şu elektiriği" dedikten sonra; “biraz önce burada kaç kişi iseniz yine hepiniz varsınız… Şimdi sadece size birbirinizi gösteren ışık yok…” der Ken’an Rıfai. Gözünün nurundaki eksiğine dön der gibidir! Görmeyi sadece göze atan zannına bakarsın, eksik olan ne varsa, yaratandan da yarattığından da taşır, bilgindeki çatlağa yanarsın.

Aşk der işte; burada bitecek gibi değildir ne demesi ne dediğini diyenlerinin demesi… “Aşk vasıta mıdır gaye midir” sorarsan Kenan Rıfai’ye; hem mebde, hem maaddır; bu varlığın evveli de sonrası da aşktır der. Ve Beyazıd-ı Bestami’den demler, bir tutam ölümsüz defne; hakikate erdikten sonra 4 şeyde yanlışım var anladım dermiş üstad; Zannediyordum ki ben Allah’a talibim, anladım ki Allah bana talip imiş. Ben Allah’ı zikrediyorum zannediyordum, Allah beni zikrediyormuş. Benim yaptıklarım benim faydam içindir diyordum, fakat bildim ki Allah benim hayırhahımdır. Nihayette Allah’a kavuşacağımı zannederdim, bildim ki evvelden vuslatta imişim.

Kitap nihayet; ihsan etmezse zuhur etmeyecek olanları “mış” gibi yaparak yorgunluğuna değmez. Yapana da cefa; o “mış”ın, “mış” olduğunu anlayana kadar, 4göz/4kulak koşuşturana da.

"Cehd eyle bir arif-i danayı bul
Ya bir sanem-i latıf ü ranayı bul
Bu ikisinden biri nasib olmazsa
Evkatını zayetme, var tenhayı bul."

21.yy'da zamanın arifini ararsan, spotların altına bakma hakeza, ya tenhada olur, ya tenhanın kendisidir zannımca.

Mavi Çınar
the.blue.gaia@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder