25 Ocak 2018 Perşembe

Biz, güzel kaybedenler

Sevgili okurlar,

Daha çok biz annelerin, anne adaylarının, belki ana sınıfı öğretmenlerinin, belki de bir şekilde bir nedenle onu fark edenlerin okuduğu ve dilinden düşürmediği şahane insan Şermin Yaşar’ın son kitabı huzurlarınızda: Tarihi Hoşça Kal Lokantası. Yalnız bu sefer onu bildiğimiz Şermin gibi görmeyeceğiz, şimdiden söyleyeyim. Anneliğin kitabını yazmış, hem de bunu esprili, kendiyle zaman zaman dalga geçen, asla didaktik olmayan ama güzelliklerle paylaşan sevgili yazarımız bu sefer bizim için (yani yetişkinler için) bir öykü kitabı hazırlamış. Doğan Kitap’tan yakın zamanda çıktı, birçok kitapçı rafının baş köşesinde yerini buldu. Ne güzel oldu. İçinde tam 29 güzel öykü var. Hayallere dalıp komşu olabileceğiniz tam 29 dünya.

Kitabı alırken tereddütteydim. Şermin Yaşar yani bizim -benim- aslında tanıdığımız adıyla Oyuncu Anne nasıl bir öykü kitabı yazmış olabilir acaba? Hayal kırıklığı mı yaratacaktı yoksa “vay be bunu da başarmış o arı gibi çalışkan kadın” mı dedirtecekti? Dedirtti vallahi. Nefes almadan okuttu. Bazen ağlattı, bazen güldürdü, bazen hayal kurdurdu, bazen öfkelendirdi, bazen mutlu etti, bazen çocukluğuma götürdü ama nihayetinde “vay be” dedirtti bana.

Üslubu son derece akıcı olan kitapta bir öyküden diğerine geçmeden önce durup düşünmek için mola verme ihtiyacı hissediyorsunuz. Çünkü insanlık hallerini, anları öyle güzel resmediyor ki Yaşar, bulunduğunuz dünyanın gerçekliğinden koparıp alıyor sizi ve öykünün geçtiği mekâna ışınlayıveriyor. Kitaba başlarken “Kaya Bakkaliyesi” öyküsünde Şükrü Kaya’nın tezgâh altı kolonya şişesiyken, biraz daha ilerleyince “Tarihi Hoşça Kal Lokantası”nda sucuklu yumurta oluveriyorsunuz.

Anlatılara genel olarak baktığımda bir Sait Faik Abasıyanık tadı aldım diyebilirim konuları bağlamında. Neden derseniz, anı hissettiren, insanın iç dünyasına, mekanın ruhuna dokunan öyküler bunlar genelde. Birçoğunda girizgâhta pat diye anlatının içine düşüveriyorsunuz, sonra flashback tekniğiyle neden, nasıl, ne zaman sorularının cevabını buluyorsunuz? Dünle bugün arasında bir beşik misali sallıyor sizi kelimeler. Bu demek değil ki öyküleri okurken merak duygusunu hissetmiyorsunuz. Tam aksine o pat diye girdiğiniz girişte öyle bir detay yakalıyor ki o konunun mazisine inme ihtiyacı hissediyorsunuz. Diyebilirim ki giriş bölümü aslen bir düğümlenme ile başlıyor ve öyküde ilerledikçe çözüme kavuşarak tatmin oluyorsunuz. İşte o çözüm bölümlerinde yine bir “vay be” dedirtmeyi başarıyor anlatıcı.

Ben bu yazımda tek tek tüm öykülere değinemedim elbette. Genel bir tanıtma amacıyla sizlere kitabın “kesinlikle okumalıyım” listenize girebileceğini anlatmaya çalıştım. Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bazen bir hikaye kitabı alırsınız; içinde harika öyküler, güzel öyküler, sıradan öyküler ve vasat öyküler olur. Bir istisna olarak Tarihi Hoşça Kal Lokantası’nda tüm öykülerin tadı damağımda kaldı. Tamamı ince ince nakış gibi işlenmiş. Bir kelimenin yerini oynatsanız o dünya yıkılıp gidecek gibi. İşte usta kalemini böyle kusursuz bir şekilde kullanmış Şermin Yaşar.

Kitabın kapağında Tarihi Hoşça Kal Lokantası altında küçük bir motto var: “kaybetmek bizim işimizdir”. Bence bu bir davet. Bu, çok ince bir zekanın ürünü üzerinde çalışılmış bir davet. Bu, açık bir davet. Çünkü insan olarak hepimizin kaybetmekten daha güzel yaptığımız neyimiz var ki? O zaman, nâmağlup kaybedenler olarak mutlaka okuma listenizin bir yerine kaydedin hemen.

Şimdiden keyifli okumalar dilerim.

Bu vesileyle Şermin’ciğim Yaşar’cığımı tebrik eder, kendisine sevgilerimi iletirim.

Feyza Gönüler
twitter.com/feyzagonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder