13 Mayıs 2015 Çarşamba

77 Yaşın Pastoral Baharı: Bir Adın Yolculuktu

"Bütün şiir yazanlara, edebiyat yazanlara hatırlatmak gerekir: Şiir çıkmazdadır. Çünkü insan çıkmazdadır, sorunlar çıkmazdadır. Toplum değişiyor, insan değişiyor, insanın yeri değişiyor, insanın ilişkileri ve sorunları değişiyor… Şiirin en azından bir avunma, oyalanma değil, bir saptama, belki bir önerme olduğu anlaşılıyor."
- Turgut Uyar, Sonsuz ve Öbürü, Broy Yayınları, 1. Basım, 1985

Yeni bir şey yapmıyorsak hiçbir şey yapmıyor sayılır mıyız? ‘Yenilik’ kavramını yahut eskinin yıkımını fetişleştirmeden ve eskiden kopmanın mümkün olmadığı düşüncesini de büyütmeden klişenin şairi ve de şiiri ihtiyarlatan bir şey olduğunu söylemek mümkün. Bu ihtiyarlık, tedbirli olmak anlamındadır artık. Hâlbuki şairin yaşlandıkça dil içerisindeki tecrübesinin büyümesi, olanaklar ufkunun ardını görebilecek yücelikte bir yere gelmiş olması gerektir.

Güneşin altında yeni bir söz yoksözü klişeye tapanların anayasasının ilk maddesinde yazıyor” deniyordu klişe üzerine bir bahiste.[Enis Akın, “Birinci Sınıf Şiirleri Birinci Sınıf Şairler Yazar”, Hece, Yıl:11 S.132, s. 79-80, Aralık 2007.] Hakikaten güneşin altında deveran etmemiş ve yeniden yapılandırılmamış hiçbir söz yoksa her yüzyıl ‘öldü’ denilen şiir neden bitimsiz kıyafetli bir huri gibi soyundukça giyinen bir hâl alıyor? Yoksa dilin yaşıyor olması mıdır onunla ne yapılabileceğinin kestirilemiyor oluşu? “Dil, dünyayı resmeder” diyen Wittgenstein’ı anacak olursak şairlerin dünyayı olduğu, göründüğü hatta istediği gibi aktarmasının sonsuz yolunun bulunduğunu söyleyebiliriz. Şairin dilinin sınırlarını çizen kimdir?

Bütün bu cevap beklemeyen sorularla elimize aldığımız Bir Adın Yolculuktu kitabı Virgül’ün Başından Geçenler’in şairi Ülkü Tamer’in ömrünün belki de son çeyreğinde tedbirli olmanın güvenilir ancak sükûn bulmuş kıyısında neden durduğunu anlamamıza yardımcı olacağı aşikârdır. Bütün bir ömrü şiirle hemhâl olmuş bir adamın bütün hikâyesine sondan başa doğru gitmek hiç kolay değil ve bu bazen hayal kırıklıklarına neden olabilir. Çeviriler yaparak Türkçeye kazandırdığı eserlerde dile hâkimiyetini ve Türkçe bilgisini ispatlayan Ülkü Tamer’in şiirlerinde de berrak bir dilin çağıltısını duymuşuzdur. Fakat bahsi geçen hayal kırıklığı, olgunluk çağının yorgun ruhunu sırtlanıp kâğıda döken şairin yaşadığı çözülmede ortaya çıkabilir.

Bir Adın Yolculuktu; aynı isimli uzun bir şiirle açılıyor, Anadolu şehirlerini geziyorsunuz bu şiirde, mitolojik unsurla bezeli isimler eski zamanlara gönderme yapıyor. Bugün bu göndermenin izlerini arayabilir; Cumhuriyetin ilk yıllarının Yunan mitoslarına merakını bu şiirle yâd edebilirsiniz.

"Başpınar’da konaklar mıydı Odysseus
Penelope kurar mıydı tezgâhını Kayacık’ta"

Ardından “Neslihan’a Şiirler” bölümü başlıyor… Kitabın tamamına hâkim pastoral renkler, bu bölümde büyük oranda ilk çağrıştırdıkları hâlleriyle tebarüz etmiştir.

"Seninle duydum yağmurun sesini
dalların hışırtısını
bir bulutun savurduğu köpükleri gökyüzünde
ve içimde gümbür gümbür patlamasını
tomurcukların."


Şairin halk şiirinin basmakalıp motifleriyle harmanladığı kitabın son bölümü klişe ile ilgili hiçbir sıkıntısı olmadığını gösteriyor.

“Su başında bir gül açar
Dikenine sorar seni” (8’li Hece Ölçüsü)

Klişe imge ve söylemlerin kitabın bütününde oluşturduğu etki öyle büyük ki zaman zaman görünen şaşırtıcı mısralar kuyuya atılan taş gibi küçük ve uzak hareler oluşturmaktan öteye gidemiyor. “Her şey ne kadar durgun/ şiirin damarında” derken aslında belki de şair kımıltısız şiirinin farkındalığının da altını çiziyordur. Yorgunluğunun farkında oluşunun…

Ülkü Tamer’in “göl, gök, nehir, güneş, deniz, orman, dağ…” gibi pastoral ögelerle donattığı, lirizme boğulmuş şiirlerine bakarak ikinci yeninin önemli isimlerinden biri sayılmış şairin bugünün şiiriyle pek de ilgilenmediğini söyleyebiliriz. Turgut Uyar’ın sözlerine atıfla (Uyar’ın kendisi de hayatının son dönemlerinde yukarıdaki tezinin aksi istikamette çözülme göstermiş, şiirindeki gerilim sükûnla son bulmuştur.) Ülkü Tamer’in, şiirin bir avuntu ve teselli olduğu inanışının dışına çıkmadığını da iddia edebiliriz. Şekil ve konu açısından da yeniliğe ihtiyaç duymamış şairin, sevgilisi için kitap bastıran genç bir delikanlı olarak karşımıza çıkışı tıpkı şöyledir:

"Kendi kendine dağılan çocuk
film bittiği zaman beyazperdede."

Nergihan Yeşilyurt
twitter.com/nergihan
* Bu yazı daha önce Hece Dergisi'nin 216. sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder